AYAKKABININ TERLİĞE DÖNÜŞ HİKÂYESİ

23-04-2018

Yorgun ve kafası karışık bir halde iş dönüşü apartman kapısından içeri girerken koridorlardaki gürültü ve hareketlilik, dikkatimi çekti.

Merdivenlerde apartman emekçisi görevliye, olağanüstü durumun nedenini sordum.

Sizin eve gelen misafirlerden birinin kapıda bıraktığı ayakkabısı çalındı” dedi.

Bu arada her kafadan bir ses çıkıyordu.

Onlardan biri de;

“Kameralara bakıp durumu polise bildirelim” diyordu.

Duruma hemen el koyup “kameralara bakıp, polis haber vermeye gerek yok” diyerek herkesin sakinleşmesini sağladım.

Sonra da meselenin ne olduğunu tam olarak anlamaya çalıştım.

Meğerse evimize gelen misafirlerden biri, ayakkabısını kapıda bırakmış, bu arada yolu apartmana düşen yoksul bir kız, ayağındaki yıpranmış terliği çıkarıp yeni spor ayakkabıyı giymiş ve gitmiş.

Olup biteni öğrenince her ne kadar yöntem olarak etik ve ahlaki bir tavır olarak görünmese de, gayet sakin bir şekilde, normal bir davranış gibi karşıladım.

Bu sefer ev ahali benim bu yaklaşımıma büyük tepki gösterdi.

Ve hepsi ağız birliği edermişçesine “ne yani? sen hırsızlığı meşru mu görüyorsun?” diye çıkıştılar.

Benim rahatlığım, öncelikle son zamanlara bu tür vakaları sıkça duymamdan ayrıca meselenin arka planını da tahmin edişimden kaynaklanıyordu.

Ayrıca çocukluğumda benim de bir ayakkabı çalmışlığım vardı.

Bu yüzden bir insanın bir ayakkabıyı hangi nedenler ve ruh hali ile çalabileceğini tahmin edebiliyordum.

Önce onlara 10–12 yaşlarında bir çocuk iken içimdeki hasrete engel olmayıp çaldığım ayakkabının hikâyesini anlattım.

İlginçtir,

Benim de çaldığım, bir spor ayakkabıydı.

Yokluktan, yoksulluktan, çocukken ayakkabılarımız yaz-kış lastik ayakkabılardı.

Kışın siyah Trabzon veya cizlevet ayakkabılar, kışın da plastik çizmeler giyerdik.

Çizmelerimiz yaz mevsimine kadar yırtılmamış olsaydı yarıdan kesip yazlık ayakkabıya da dönüştürdüğümüz oluyordu.

Bu yüzden çocukluğumda hep bir spor ayakkabıya sahip olma hayâlı vardı içimde.  

Beşkardeştik.

Ayakkabı alındığında beş tane birden alınırdı eve.

Sadece hayalimdir diye bana tek alınmayacağına göre de beş adet spor ayakkabıyı almak da bütçemizi aşıyordu.

O yüzden hep bir spor ayakkabımın olmasının hayali ile geçti diyebilirim çocukluğum.

Çok varlıklı akrabalarımız vardı.

Arada bir misafirliklerine giderdik.

Evlatları gibi bizi sever ve sayarlardı.

Bir ziyaret esnasında akrabalarımızdan birinin yedekte sarı makap bir spor ayakkabısına göz koymuş ve dönüşümde büyük bir planla çalmıştım.

Köyümüze varana kadar ayakkabıyı büyük bir gizlilikle saklamış, eve varınca da ayakkabıyı giydiğimde o kadar çok sevinmiştim ki yürürken sanki havalarda uçuyordum.

Arkadaşlarıma “bu ayakkabı insanı uçuruyor” diye hava atıyordum.

Bir spor ayakkabısına hasretimi ne şekilde giderdiğimi anlatınca, yaşadığımız hırsızlık hadisesine tepkili olanlar, bu kez meseleye benim gibi bakmaya başladılar.

Kapımızdaki spor ayakkabısının terliğe düşürülmesi hikâyesinin arka planında muhtemelen benimkinden de daha trajedik bir mesele vardır.

Ya dilenci ailelerin çocuklarından veya da atık toplayarak geçim sağlayan emekçilerden birisi bu soğuk bahar gününde üşüyen ayaklarına bu spor ayakkabısını giymiştir.

O da tıpkı benim çocukluğumdaki gibi gurur ve duygusallığından ihtiyacı olan ayakkabıyı   masumca bir hırsızlıkla edinmiştir.

Elbette izinsiz ve gizli bir şekilde elde edilen her şey “ hırsızlık “ sayılır.

Ama çocukların hırsızlıkları bazen yokluktan yoksulluktan çaresizlikten de olabiliyor.

O yüzden bu tür hırsızlıklara masumca bir tavırmış gibi görüyorum.

Çünkü biliyorum keyiflerinden değil çaresizliklerinden, yoksulluklarından çoğu kez bunu yapıyordurlar.

 Asya ve orta doğudaki savaşlardan kaçan göçmenlerin sığındığı önemli limanlarından birisidir Batman.

Bu limanda bekleyen 20 binin üzerinde mülteci bir o kadarda bizim yerli mülteci sayılacak mağdurumuz vardır.

Bunların çoğu da açlık sınırında ve çaresiz durumdadırlar.

Muhtemelen kapımızdaki spor ayakkabının terliğe dönüşmesi hikayesi de bunun bir sonucudur.

O yüzden ben çalınan ayakkabıya değil bu insanların durumuna çaresizliklerine daha çok üzülüyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?