BOYACI MİHEME’NİN ADALETİ

23-12-2019

Yaz, kış Turgut Özal Bulvarı Telekom İş Merkezi civarında ayakkabı boyacılığı yapan Miheme’den, daha önce de bu köşemde söz etmiştim.
50 yaşında gibi görünen, Diyarbakır şivesi ile konuşan Miheme ne zaman beni görse “Min te dit keyfa min pir hat” (seni gördüm keyfim çok geldi) diyor.
Görünce beni onu keyiflendiren nedir doğrusu ne o ne de ben biliyorum?
Ama her karşılaştığımızda tekrar tekrar aynı sözü söylüyor.
Rengarenk, en çok da siyaha bürünen elini uzatıyor her karşılaştığımızda.
Dostça tokalaşıyoruz benim de ellerime onun emekçi ellerinden boya bulaşıyor.
Siyahi, Kahve, Lacivert renklerinden daha hakim.
Acılı coğrafyanın rengi gibi ayakkabılar da genelde siyahtır da ondan.
Bu nedenle en çok siyaha bürünüyor ellerim.
Mıhemenin ellerindeki boyaya cila da karıştığı için ellerime bulaşan boyanın çıkması zor oluyor.
Ama olsun, o üzülmesin diye uzattığı boyalı elini hiç geri çevirmedim bu güne kadar. 
Hele hele her beni gördüğünde sevinmesi ve moral buluyor olması beni de mutlu ediyor.
Çünkü biliyorum Meheme’nin morale çok ihtiyacı var.
Eşi engelli ve tekerlikli sandalyeye bağlı.
Kendisi de hem işitme engelli hem de sara hastası.
Yorgun, moralsiz ve sinirlendiğinde de sarası tutuyor.
Olduğu yere yığılıyor.
Kaç kere sara nöbeti geçirip yere düşüşünü, çırpınışlarını gördüm.
Ama bütün bunlara rağmen bir ev geçindiriyor ve çalışmak zorunda.
Her sabah kamu kurumunda çalışıyor gibi saat 8’de kaldırıma tezgâhını açıp rızkını bekliyor.
Genelde günlük 50-60  Lira kazanç elde ediyor.
Akşam olunca ev ihtiyaçlarını almak için Alo Tevşo Pazarının yolunu tutuyor.
Ucuz ekmeğin satıldığı bir yer varmış, oraya gidip günlük ekmek ihtiyacını karşılıyor.
Dönüşte de bazen Belediye Otobüsünde karşılaşıyoruz.
Ellerinde erzak poşetleri, günün yorgunluğu omuzlarını çökmüş, neredeyse ayakta uyuyacak vaziyette.
Otobüste göz uçları ile selamlaşıyoruz.
Tebessümünü eksik etmiyor her selamlaşmada.
Her gün Turgut Özal Bulvarı Migros Durağında otobüsten iniyor.
Sonra yakınlardaki evinin yolunu tutuyor.
Yemek yiyip biraz dinlendikten sonra  gece de sokaklarda kağıt ve pet şişe topladığını duydum.
Boyacı Meheme’nin yaşamı böyle akıp gidiyor..
Onu son gördüğümde keyifle o gün başından geçen bir olayı başladı anlatmaya.
İlk kez bir meseleyi anlatırken bukadar keyiflendiğini gördüm.
Onu keyiflendiren meseleye gelince;
Sabah iki kişi  ayakkabısını, boyaması için Boyacı Miheme’ye verir.
Bu iki kişiden biri neredeyse ayda bir ayakkabı değiştiren varlıklı biriymiş, diğeri ise senede bir bile zar zor bir ayakkabı değiştiren fakir bir müşterisiymiş.
Zengin olandan her seferinde ayakkabı boyama parasının iki mislini alırken, fakir olandan çoğu kez para almıyormuş.
Boya için kendisine bırakılan ayakkabıları boyadıktan sonra ilk fakir olan ayakkabısını almaya gelir.
Zenginin ayakkabısını da fakir müşterisine uzatır “al bu senin olsun” der.

Teklife önce şaşıran müşteri olmaz dediyse de Miheme ısrar eder.
Yeni ve sıcak ayakkabıyı giyen müşterisi keyifli bir şekilde uzaklaşır.
Zengin müşteri geldiğinde eski püskü ayakkabıyı uzatır.
Müşteri bir anda şaşa kalır. “Bu benim ayakkabım değil ki” deyip geri çevirir.
Miheme müşteriye ayakkabısını, parasızlıktan ayakkabı almayan bir yoksula yanlışlıkla verdiğini söyler.
Anlayışlı müşteri Miheme’nin bu adaleti tavrı karşısında ne diyeceğini şaşırır.
Ayakkabıcının yolunu tutarak yeni bir ayakkabı alır kendine.
O günden bu yana Miheme'ye ayakkabısını boyatmak için bıraktığında “bak ayakkabımı kimseye yanlışlıkla vermeyesin haa…” diyerek tembihte bulunuyormuş. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?