ERMENİ SİMON DAYI’NIN HİKAYESİ

ERMENİ SİMON DAYI’NIN HİKAYESİ
06-09-2021

Yaşça büyük olanlarla bir kan bağı varsa ‘amca’, yoksa da saygıdan ‘dayı’ denilir bizim buralarda.

Bu durumda benim dayım sayıldığı için Simon Dayı diye hitap edeceğim yazımda.

Ta uzaklardan ölüm haberini alınca inanılmaz derecede üzüldüm.

Sosyal medyada bir süre önce memleket hasreti ile arayıp beni bulmuştu.

Köyümüz ile ilgili yaptığımız paylaşımların hepsini beğenip sorular soruyordu.

Sonra telefon numaramı bulup bana tanıdık gibi gelen bir sesle telefonun diğer ucunda hasretle ve titrek bir sesle ‘merhaba’ demesiyle başladık sohbete.

Telefonda memleket hasretini hissettirmişti bana.

Bir gün geleceğini ve Kıra Dağından Beşiri Ovasına doya doya bakacağını söylemişti son konuşmamızda.  

Bir gün sosyal medya hesabında onu etiketleyen Kızı Deraya “babamızı kaybettik” paylaşımında bulununca o an gerçek bir dayımı kaybetmiş gibi bir şey koptu yüreğimde.

Çünkü tanışmamız ve buluşmamız yarım kalmıştı.

Ardından bıraktığı dramatik yaşam öykün ise yüreğimi burktu.

Onun yaşam hikâyeni araştırdıkça üzüntüm ikiye katlandı.

Size anlatacağım köyümün son Ermenisi Simon Misra’nın hikâyesi, Mezopotamya topraklarında yerinden zorla edinenlerin aslında ortak hikâyesidir.

Simon, 1946 yılında Diyarbakır/Bismil Başko Köyünde dünyaya gelir.

Bir ermeni olan Bidros (Ömer Simon)’un oğludur.

Ermenilere yönelik saldırılar üzerine kendilerini kamufle ederek bir süre Süryani derler.

Hatta babası, adını Müslüman bir isim olarak Şehmus diye değiştirir.

Ama kendilerini Süryani olarak kamufle etmeleri de bir süre sonra etkisini kaybeder. Süryanilere karşı din değiştirmeleri için yöre halkının baskıları artınca, 1960’lı yıllarda Suriye’ye göç etmek için yola koyulurlar.

İki günlük yolculuğun ardından Beşiri’ye bağlı Danalı (Zercel) Köyü’nde su kuyularının bulunduğu yerde o gece konaklarlar.

Köylüler göç yolundaki yabancıları merak edip yanlarına giderler.

Danalı Köyü’nde bulunan Ermeni ailelerden biri, kendileri ile yakınlık kurup köyün Ermeniler için güvenli bir yer olduğuna kendilerini inandırarak, Suriye’ye göç etmelerini önler.

Minsar Ailesi ve beraberindeki iki aile daha köye yerleşir.

Köy halkı kendilerinden biri gibi onlarla yakınlık kurar.

1972 yılına kadar Zercil Köyü’nde kalırlar.

Bu sırada Beşiri’ye bağlı Durucak (Bimere) Köyü’nde ikamet eden Ermeni aileden ikisi, kimliği belirsiz kişilerce gece öldürülür. 

Bunun üzerine Beşiri ve köylerinde bulunan Ermeni aileler tedirgin olur ve hepsi güvenli buldukları şehirlere göç ederler.

İki çocuğu bulunan Ömer Misra, İstanbul’a göç eder.

İstanbul’da da felaketler ve belalar, peşlerini bırakmaz.

Ömeri’in büyük oğlu Behçet, bir arkadaşı ile sağ sol çatışmalarında silahlı saldırıya uğrar ve yaşamından olur.

Aile için İstanbul da artık güvenli olmadığı için Hollanda’ya göç ederler.

Simon Dayı dil öğrenmek için kaydolduğu okulda teknik eleman olarak çalışmaya başlar.

36 yıl aynı okulda çalıştıktan sonra emekli olur.

Emekli olduktan sonra Mezopotamya’dan getirdiği tohumlardan, güller ve sebzeler yetiştirir küçücük bahçesinde.

Ama aklı hep çocukluğunun geçtiği topraklardadır.

O hasret ve yaşadığı acı ile dram, bedeninde amansız bir hastalığa dönüşür.

Doktorlar ‘en çok 1 ay yaşar’ der ama o, bahçede yetiştirdiği Mezopotamya güllerinden aldığı moral ve kudretle 1,5 sene yaşar.

8 Ağustos 2021 tarihinde yaşadığı acılara daha fazla dayanmayıp yaşama gözlerini yumdu.

Hollanda’da Ermeni Mezarlığına defnedildi.

Geride gözü yaşlı Beşiri Barınç Ermenilerinden 65 yıllık hayat arkadaşı Yıldız, çocukları, Derya, Deniz ve Dilara kaldı.

Simon Dayı bana hastalığından hiç söz etmemişti.

Telefondaki acılı sesinin memleket hasretinden kaynaklandığını sanıyordum, meğerse çok hastaymış.

Üzülmememiz için de belli etmiyormuş.

Ölümünden sonra sosyal medya üzerinden ailesine ulaştım.

Üzüntümü ve başsağlığı dileklerimi ulaştırdım.

Simon Dayının hikâyesinin kısa bir özetidir bu.

Aslında yaşadıklarıyla dram ve acı romanı yazılabilir, filmle konu olabilir.

Kim bilir belki bir gün ben veya başkası, onun yaşamını araştırarak daha geniş bir şekilde yazar.

Bu hikaye sayesinde bu topraklarda, yaşanan bunca acı ve gözyaşının sebebi de tarihe not olarak düşmüş olur. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?