HENDEKLER, SİYASET VE GÜVENLİK

09-12-2015

30 yıllık savaşın en yakıcı yüzü ile karşı karşıyayız.

Köylerden savaş yüzünden kaçanlar şimdi kentin varoşlarında yine savaşın ortasında kaldılar.

Önce Cizre’de, sonra da Nusaybin, Silvan ve Sur’da iki ateş arasında kaldı, yıllar önce köylerinden göç ettirenler.

Binlerce insan günlerce evlerinde mahsur kalıyor.

Elektrik yok, su yok.

Erzak ve çocukların maması yok.

İki ateş arasında kalanlar hastalarını tedavi için hastaneye götüremiyorlar.

Ne acıdır ki ölülerini bile defnedemiyorlar.

Ölüler, kokmasın diye günlerce buzdolabı veya derin dondurucularda muhafaza edildi ne yazık ki.

Evler, okullar, camiler yıkılıyor ve yakılıyor.

Tarihi ve kültürel miras yağmalanıyor.

Tahir Elçi gibi “bu savaşa bir an önce son verin” diyen değerler kameraların önünde güpegündüz katlediliyor.

Anlayacağınız çok kritik bir süreç yaşanıyor bölgede.

Gerilimin fitilini ateşleyen şey, bölgede PKK’nın tabanın olduğu kentlerde özyönetim ilanlarının öne çıkması oldu.

Ardından özyönetim ilan eden seçilmişler ve siyasilere yönelik tutuklamalar ve görevden almalar başladı.

Sonra da birçok kentte elinde silahı olan militanlar, hendek ve barikatlar oluşturdu.

Bu güne kadar 100’lerce sivil bu hendek savaşlarında ateş altında kalarak yaşamını yitirdi.

100 binin üzerinde insan da zorunlu göçle geldiği kentlerin varoşundan başka bir kente göç etmek zorunda kaldı.

Tarihi İpek Yolu günlerce kapalı kaldı.

Surlarla çevrili tarihi ilçe “Sur”da çatışmalar devam ediyor kutsal mekânlar, ibadethaneler bile bu çatışmalardan nasibini alıyor.  

Eski Mit Müsteşarı Cevat Öneş’in bu konudaki tespitleri çok yerindedir.

Cumhuriyet Gazetesine verdiği mülakatta Öneş “Barikatlar, üzerinde çok ciddi biçimde durulması gereken konulardır. Çünkü o barikatların nedeni, 90’lı yılların taş atan çocuklarının öfkeli gençler olarak büyümesidir. O barikatlar, Türkiye siyasi iktidarlarının zamanında adım atmadığı için çözemediği bir sorunun getirdiği sonuçlardır. O öfkeli YDG-H’li gençler dahi eğer diyalog kurmak isterseniz kazanabileceğiniz insanlardır. Meseleye sosyolojik, siyasi ve tarihi dinamiklerle bakıp o öfkeli gençleri anlayarak adım atılması önemlidir. Ve anlayarak adım atıldığı zaman o barikatların, silahların ortadan kalkacağına inanıyorum”

Evet, gerçekten bu meseleyi salt kamu düzeni ve güvenlik yöntemleri ile ele alıp çözmek mümkün değildir.

Bu mesele, sorunun özüne inerek siyasi yol ve yöntemlerle çözülmelidir.

Diyelim ki Ankara yaşananları doğru okumuyor, o zaman yerel yöneticiler devreye girmelidir.

Örneğin Diyarbakır’da Hükümetin temsilcisi olan Vali ve Büyükşehir Eş Belediye Başkanları bile bir araya gelip hendek ve barikat sorununu çözebilecek iradeyi ortaya koyabilirler.

Bir hukuk devletinde en radikal taleplerle bile ortaya çıkan her kim olursa olsun ortada bir suç işlenmişse bunlar için yapılacak öncelikli işlem yasalar çerçevesinde hukuk içerisinde gereğini yakmaktır.

Diğer bir taraftan da şayet niyet sadece özyönetim ilanı ile bireyin yerelde kendisini ilgilendiren her iş ve işlemde yetkin ve söz sahibi olması ise silaha, hendeğe, barikata ne gerek var!

Bu karşılıklı yöntem yanlışlıklarda yine olan, ezilen yoksul halka oluyor bu kış ortasında.

Halkın geneli yanlışların farkında ve yaşananlardan dolayı huzursuz ve mutsuzdur.

Bir de yakıp yıkmalar ve ölümler karşısında taraflar suçu birbirlerinin üzerine atıyor.

Trafikte bir yaya ile araç arasında veya da iki araç arasında kaza yaşandığında tutulan olay yeri takanaklarını bilirsiniz.

Tutanaklarda her ne kadar bir taraf kazaya sebebiyet veren kişiyse de hiçbir zaman tek taraf %100 kusurlu olarak görülmez.

Muhakkak diğer tarafın da kusuru veya dikkatsizliği vardır.

Haksız ve mağdurun yüzdelikleri aynı olmasa genelde kusur çift taraflıdır.  

Bu gün yaşadığımız meselde de böylesi bir durum söz konusudur.

Temennimiz herkesin hatasını ve kusurunu biran önce anlaması ve daha büyük acılar ve kayıplar yaşanmadan sükûnetin ve barışın sağlanmasıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?