HER DÜŞENİN KANADI YOKTUR

21-08-2016

Batmanda kültürel ve sosyal aktivitelere hasret kaldık bir süredir.

En basitinden yerel bir tiyatro etkinliği bile düzenlenmiyor.

Tek sosyal etkinlik olan düğünlerde bile insanların içinden eğlenmek gelmiyor.

Üzüntü ve endişe içinde yaşıyor insanlar. 

Hali ile böylesi bir ortamda insan daralıyor ve Kültürel ve Sosyal etkinlikler açısından bir açlık yaşıyor.

Batmanın monoton ve yaslı havasından uzaklaşmak istiyor insan.

Bende öyle yaptım birkaç günlüğüne de olsa İstanbul’a gittim.

Her şeye rağmen yaşamın her yönü ile eksiksiz devam ettiği kentte.

İstanbul’a vardığımda ne kadar çok yabancısı olduğum kalabalıklara karışmayı özlediğimi bir kez daha anladım.

İsatanbul’daki Deniz kokusunu, asırlık çınarlarının gölgesini başka yerde bulmak mümkün değildir.

Tabi de dost muhabbetlerini.

İstanbul’a bu kaçıncı gelişimdi bilmiyorum.

Ama alışan bir daha kopamıyor.

Bir daha bir daha gitmek istiyor şehirlerin Sultanına.

15 Temmuz darbe girişimine karşı en kararlı duran ve çok kayıp verdiğinden

İstanbul’da hala kalleş darbenin izleri taze duruyor.

15 Temmuz da yapılan neydi, ne oldu ve ne olacağı tartışıyor hala insanlar.

Ve birde son zamanlarda şiddetlenen çatışmaları, bombalı saldırılar konuşuluyor.

Farklı farklı düşünceler ve görüşlerle tartışıyorlar medenice ve birbirlerini tahammül ederek. 

Bu yönüyle de bana göre İstanbul bir barış deryası gibi.

Bu barış deryası Kentte yaşayanlara kulak verilse ülkemizde toplumsal bir uzlaşı ve barış çokta imkânsız olmadığına bir kez daha tanık oluyorum.

Bu yüzden her İstanbul’a gelişim Kültürel ve sanatsal açlığımı gidermenin yanında birde gelecek güzel günlere dair beni umutlandırıyor bir kez daha.

Bu umutla sanatsal ve kültürel açlığımı gidermek için İstiklal caddesinde soluğu alıyorum.

Ve kısa bir süreye birçok etkinliği sığdırıyorum.

Beni en çok etkileyen de “Her Düşenin Kanadı Yoktur” sergisi oluyor.

Yerçekimi ve ağırlık kavramı etrafında geliştirilen “Her Düşenin Kanadı Yoktur” isimli sergi, yükseliş ve düşüş arasındaki dengeye odaklıyordu insanın.  

En önemlisi de her çıkışın bir inişi/düşüşünün olduğu gerçeğini insanların yüzüne bir kez daha vuruyordu.

Hiç kimsenin uçabiliyorum/uçuyorum deyip kanatlarına güvenmemesi gerektiğini anlatıyor sergi.

Birde kanat kırılmadan da düşer insan ve her düşüşü kanat yokluğuna yormamak gerektiğini de...

Sergi çıkışında düşündüm de düşeceğini bile bile bazı insanların gözleri hep neden yukarda oluyor bir anlam veremedim doğrusu.

Öyle insanlara tanık oluyoruz ki sadece herkesin göreceği bir yüksekliğe değil bulutların da üzerine çıkmak istiyorlar.

Oraya çıksa ineceğini/çakılacağını bile bile bunu istiyor ve diliyorlar.

Sözün özü; biz insanlar ne zaman öğreneceğiz düşmemek için bir kanadın olmadığını, görünmez bir toz zerreciği bile eninde sonunda düştüğünü ne zaman göreceğiz...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?