HER GAZETECİYE, COŞKUN ARAL’I DİNLEMEYİ TAVSİYE EDİYORUM

25-11-2019

 “Suriye’de kalıcı bir barış, taraflar arasında bunu tutup bunu bırakmadan mümkündür. 
Acil bir barış da insanlık ailesinin ortak yararınadır”  
Suriye savaşının nasıl bitirilebileceği ile ilgili konuşmasında bu tespitte bulundu.
Bunu kim mi söyledi?
Hani her mesleğin duayenleri vardır ya, işte bizim meleğin gerçek duayenlerinden biri olan Coşkun Aral ‘a aittir bu sözler.
Ömrü gazetecilikle, üstelik riskli gazetecilik yaparak geçen Coşkun Aral’ı bugüne kadar bir kaç kez yüz yüze dinleme fırsatım oldu.
Ama en uzun ve verimlisi, hafta sonu Ankara’da düzenlenen Medya ve Mülteciler Basın Buluşması Çalıştayı’nın ikinci günündeki “Deneyimlerle Göç” başlığı altındaki sunumu oldu.
Sayın Aral konuşmasına çok şeyi sığdırdı.
Meslek ilkelerinden, icra ettiğimiz gazeteciliğin ne kadar hassas bir uğraş olduğuna, her gazetecinin özellikle korkulardan kurtulması gerektiğine dikkat çekti öncelikle.  
Sonra da Lübnan Savaşından Çin’deki Tibet iç savaşına kadar dünyanın dört bir yanında bugüne kadar yaşanan savaştan görüntüler eşliğinde bir konuşma yaptı Sayın Aral.
Mültecilerim sadece bir yük olarak görülmemesi gerektiği tespiti ile tüm katılımcıların bakış açısını değiştirecek bir ince yaklaşım gösterdi.
Naim Süleymanoğlu örneğinden birçok mültecinin ülkemize yerleşmesinden sonra Türkiye için yarattığı zenginliğe dikkat çekti.
40 Yıldan bu yana savaş muhabirliği yapmış ve savaşların peşinde koşarken aslında barışın ne kadar kutsal bir değer olduğunu anlatmaya çalıştığını, daha iyi anlamış olduk.
O anlattıkça dünyada yaşanan savaşlara tanıklık ederken sadece bunu belgeleyip gözlem yapmadığını, yaşanan acıları bizzat yüreğinde hissettiğini ve bu uğurda birçok kez ölümle burun buruna kaldığını öğrendik.
Sadece dünyadaki savaş muhabirliğini yapmamış, ülkemizin en karanlık ve sancılı dönemlerine de tanıklık etmiş.
Hem dünyada hem de ülkemizde yaşanan çatışmalarda kaos ortamları oluşurken kendi tabiri ile “kimin elimin kimin cebinde olduğunun belli olmadığını” örneklerle anlatınca hayretler içerisinde kalıyoruz.
Türkiye’yi 12 Eylül darbesi kaosuna sürekleyken güçlerin provokatif eylemlerini, Lübnan’da akşam bir taraf için, gündüz diğer taraf için savaşan gençler örneğinden de ne demek istediğini çok daha iyi anlayabiliyoruz.
Siirt Mücadele Gazetesi’nde muhabirliğe başlayıp, sınır tanımayan uluslararası bir duayen gazeteci olan Sayın Aral, basın hayatında toplumsal gerginlik yaratma amacı ile haber yaptırmak isteyenlerin, her seferinde nasıl ters köşe olduğunu yine örneklerle anlatıyor.
Kardeşçe yaşama, savaşsız, sömürüsüz, şiddetsiz bir gelecek için öncelikle hiç kimsenin acısı üzerinden bir hesabın içerisine girilmemesi gerektiğini söylerken, bunun aksini yapanların ise mutlaka bir gün aynı acıyı yaşayacağını savunuyor.
Mültecilerin bir ülkeye göç etmesinden sonra nasıl yaşamaları ile ilgili de ezberleri bozacak bir tespitte bulunuyor.
 Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaklaşık 600 gazeteciye;
“Mülteci kampları veya geçici barınma merkezileri, aslında bir yerde onları hapsetme ve insanlardan tecrit etmektir. Özgürlüklerini kısıtlamak, insani olmayan koşullarda yaşamaya mecbur etmektir” tespitinde bulunana kadar biz meselenin bu yönünü hiç düşünmemiştik.
Bunlar çok çok kıymetli öğretiler oldu hepimiz için.

Basın camiasında benim az buz değil, 30 yılım oldu.
Ancak itiraf etmek gerekirse Coşkun Aral’ı dinleyince bu meslekte daha birçok eksiğimin olduğunu anladım.
Bu yüzden gazetecilik mesleğine yeni başlamış olan veya daha önce gerçek bir basın duayeninin tecrübelerini dinlememiş olanların, vicdan sahibi ve dobra bir gazeteci olan Coşkun Aral’ı mutlaka dinlemelerini tavsiye ediyorum

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?