MERAK ETMEYİN BAŞIM KUMA GÖMÜLÜ DEĞİL

11-09-2019

Bu yarım asırlık ömrümde normal şartlarda bin yılda yaşanması zor olan olağanüstü günler yaşadık.
Bu nedenle itiraf etmek gerekirse her birey gibi benim de sustuğum, susturulduğumda zorla başımın kuma sokulduğu günler yaşadım.
Çünkü doğruları her yerde, her zeminde söyleyecek koşullar oluşmadı ne yazık ki.
Doğruları konuşup yazdığın zaman bunun bedelini ödemeye hazır olmak gerekir.
Tabi işin bedel işi sadece size çıkmıyor, tüm aile bireylerinizi ve sevdiklerinizi de kapsıyor.
Bu yüzden siz buna korkaklık da diyebilirsiniz ama her insan gibi yazı yazarken ve konuşurken benim de kendimce bir takım endişe ve kaygılarım vardır.
Ama bu durum, hakikatten şaştığım ve haksızlığa karşı suspus olduğum anlamına gelmez.
Biz en iyisi buna kontrollü bir şekilde davranış sergileme diyelim.   
Yazı yazarken de yaşarken de her zaman kontrolü elden bırakmamaya özen gösteriyorum.
Benden bu kadar geliyor, bu kadar risk alabiliyorum.
Ama başkası gibi milli değerlerin arkasına sığınıp sahte isimlerle sosyal medya hesapları açmadım.
Sahtekârlıkla kimseye iftira atmadım, karalamadım, ispiyonluk da yapmadım.
Ama buna rağmen sosyal medya hesapları üzerinden müstear isimlerle birileri habire tehditvari mesajlar yolluyor bana.
Bir de başını kuma gömen birinin fotoğrafı ile birlikte şu mesajı atmışlar. 
“Gündem kavruluyor, Batman teksas olmuş, bunu mu yazdınız sayın @recebkavus? Allah aşkına Belediyede arkadaşlarımızın işsiz bırakılmalarını yazın, olmadı belediyenin geçen ay 8,5 trilyon zarar etmesini yazın yetmedi, Diyarbakır’daki anneleri yazın! Ama yazın!”

Bu meçhulden gelen ilk mesaj bu değil elbette.
Canları sıkıldıkça beni de etiketleyip habire olduk olmadık paylaşımlar yapıyorlar.
Elbette her türlü eleştiri ve öneriye açığım.
Kim olursa olsun iyi niyetli olduktan sonra elbette öneri de sunabilir eleştiri de.
Ama önce eleştiri ve önerisi olanın şeffaf olması gerekir.
Şeffaflık ilkesine uyması gerekir. 
Karanlık bir yüzle sosyal medyada gezinenler, her şeyden önce en korkak ve en samimiyetsiz kişilerdir ama olsun yine de madem çok merak etmişler bana yolladıkları konulara açıklık getireyim.
İster Belediyede olsun ister başka kurumda olsun dün bu gün, yarın insanların sebepsiz yere işlerinden edilmesini doğru bulmadığımı daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. 
Kurumlar kendi bünyelerinde çalışan emekçiler ile ilgili işine son verme ve yer değiştirme ile ilgili bir tasarrufta bulunurken kişileri mağdur etmemeleri gerekir.  
Belediyenin Avukatı değilim yine de aradım Muhasebe Müdürünü sordum. 
Sebebi bir ayda Belediyenin geliri giderinden 8,5 Milyar fazla olmuş, çoğu kayyum döneminden kalma borçların kasada mevcut paralardan ödenmesinden dolayı açık bir fark oluşmuş.
Diyarbakır’daki Annelere gelince, ne sebeple ve nerede olursa olsun annelerin acısına kulak tıkayan insan olamaz. 
HDP önünde evladını arayan anneler gibi, faili meçhul cinayetler döneminde evlatları kaybettirilmiş annelerin, evladını çatışmada yitirmiş olup bir mezarları bile olmayan annelerin,  çocukları uyuşturucu batağına saplanan annelerinin, her ne gerekçe ile olursa olsun işinden edilen annelerin, demokratik tepkilerinden ötürü yerlerde sürüklenen annelerin de sesini ve acısını hissediyorum. 
Son olarak şunu söylüyorum;
Başım kuma gömülü değil. Geçmişten bu güne işinden haksız yere atılan her emekçinin ve kim olursa olsun hiçbir annenin çağlığına ilgisiz kalmadım. 
Mağduriyet ve acılar ortaklaşmadıkça da yaşanan hukuksuzlukların, adaletsizliklerin önüne de geçilmez.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?