SURİYELİLERE YAKLAŞIM NASIL OLMALI?

14-11-2018

Günümüzde insan hakları denince en önde gelen alanlardan biri, yerinden edinmiş insanların karışlaştıkları sorunlar, tehlike ve zorluklardır.

Yerinden olan insanların bir kısmı, göç yollarında yaşamlarından bile oluyor.

Her gün trafik kazaları ve suda boğulmalar sonucu yaşamından olan mülteci haberlerini duyuyoruz.  

Doğdukları yerden zorla sürülen veya kaçmakta olan mülteciler, gittikleri yerlerde de büyük zorluklar yaşıyor.

Şu anda dünyada yaklaşık 40 Milyon’a yakın insan, çeşitli sebeplerden dolayı yerinden edilmiş durumda.

Bu göç dalgasından, Türkiye de fazlasıyla etkilenen bir ülke.

Türkiye’deki mülteci sayısı, resmi rakamlara göre şu anda 4 Milyon civarında.

Bunlardan 3 milyon 600 bin’ini Suriye’deki savaştan kaçanlar oluşturuyor.

Ülkemiz, göç hareketinin yaşadığı bir coğrafyada, Avrupa Ülkeleri ve Asya Kıtasının en önemli bağlantı noktasında bulunduğu için yoğun bir mülteci trafiği yaşanıyor.

Sadece Suriyeliler değil, Afganistan, İran, Irak, Pakistanlı göçmen sayısı da bir hayli fazla.

Ülkelerinden göç edenlerin asıl varmak istedikleri ülkeler ise genelde Avrupa Ülkeleri.

Çünkü burada hem yasalar hem de o ülkelerin ekonomik durumları, mültecilere daha iyi yaşam şartları sunuyor.

Ancak çoğunluğu, Avrupa’ya geçişlerine izin verilmediği için Türkiye’de yerleşik düzene geçmiş durumda.

Şehrimizde de hatırı sayılır bir mülteci sayısı bulunuyor.

Kayıtlı-Kayıtsız 30 bin’in üzerinde yabancı uyruklu kişi Batman’da ikamet etmektedir.

Bir insan hakları savunucusu ve bir basın mensubu olarak, elimden geldiğince zor durumdaki mültecilerin sorunlarına eğiliyorum.

Tabi hakkını vermek gerekirse bu alanda dostum yazar ve insan hakları savunucusu Hasan Argünağa’nın mücadelesi ve emeği karşısında bizimkisi “hiç “sayılır.

Ama en azından duyarsız olmayan, zor durumdaki bu insanları anlayabilen biriyim.

Tabi göç edenlere, ‘bir an önce gitmesi gereken davetsiz misafir’ olarak bakanlar da var.

Bu olumsuz yaklaşım, en az savaşın yıkıcı yüzü kadar ağır geliyor mültecilere.

Mülteci hukuku ve yaklaşımını masaya yatırmak için Ankara’da düzenlenen “Medya ve Mülteciler” konulu etkinliğe ben de katıldım.   

Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) ve Mülteci Destek Derneği (MUDEM) tarafından organize edilen toplantıya, mültecilerin çoğunlukta olduğu illerdeki yerel medya temsilcileri davet edilmişti.

Suriye’den göç eden insan hakları savunucuları ve gazetecilerin bulunduğu çalıştayda 3 gün boyunca bu hassas mesele konuşuldu.

Birleşmiş Milletler ve UNİCEF’ten yetkililer, toplantıda söz aldı.

Basın camiasından çok önemli konuklar vardı;

Cumhurbaşkanı Danışmanı Mehmet Akarca, Haber Türk Yazarı Muharrem Sarıkaya, AB Türkiye Delegasyonu Program Yöneticisi Steven De Vriendt, toplantıda söyleşi gerçekleştirdi.

Bu önemli etkinliğe farklı tarihlerde 600 medya mensubunun katılımı hedeflenmişti.

Medya mensuplarına, mülteciler sorunu anlatılarak, bir bakıma genel yaklaşıma bir etki hedefleniyordu kanımca.

Ancak bırakın medya mensuplarının toplumun yanlış bakışlarını düzeltmesini, özellikle Hatay, Gaziantep,  Osmaniye ve Mersin’den gelen bir kısım basın mensubu, toplantıdaki söylem ve hareketleri ile ırkçı ve ötekileştirici bir duruş sergiliyordu.

Sanki ülkemizdeki bütün kaynaklar Suriyelilere aktarılıyormuş, her mülteci maaşa bağlanmış, yarın öbür gün bu Suriyeliler Türkiye’nin başına büyük bela olacaklarmış gibi konuşuyorlardı.

Hatta toplu fotoğraf çekimlerinde bile Suriyeli gazeteciler ve akademisyenlerle aynı kareye girmemeye çalıştılar.

Bu duruma tepki göstermemle birlikte aramızda gerilim de yaşandı.

Çünkü yapılan, ne ahlaki ve ne de insaniydi.

Hiçbir insan, yerinden yurdundan boşuna göç etmez.

Ve her mülteci, suça eğimli ve dilenci de değildir.

Bu sorun, dünyanın küresel sorunudur.

Şehrimizde ve ülkemizdeki Suriyeliler de bu sorunun bir parçasıdır.

Basının, kamuoyunu doğru temelde bilgilendirici ve yönlendirmesi açısından rolü çok önemlidir.

Bu yüzden basının, mülteciler ile ilgili kullanacağı dile çok dikkat etmesi gerekir.

Sadece basının değil, her insanın da Suriyeli Mültecilere yaklaşımında dikkatli olması gerekir.

Kırılgan ve zayıf olan bu kesime vicdani, ahlaki ve sevgiyle yaklaşılmalı.

Bu gün onların yerinde biz de olabilirdik.

Temennimiz Suriye topraklarında bir an önce barış ve güven ortamının oluşmasıdır.

Yoksa Ortadoğu’da savaşlar ve kaos devam ettikçe yeni göç dalgaları sürekli olacaktır. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?