TEFECİLERİN PENÇESİNE DÜŞEN ÇOBANIN DRAMI

28-09-2018

Değerlerimizi zedeleyen,  yaşamımızı kuşatan tefecilikle ilgili bu hafta içerisinde ki üçüncü yazım.

Şuna inanınız;

Yazmam gereken onlarca konu, ajandamda, not edilmiş halde bekliyor.

Yani yazı konusu bulma sorunundan dolayı değil, bir hafta içerisinde üçüncü kez tefeciliğe değinişim.

Belli aralıklarla tefeciliği bu köşeye taşımamdaki temel gaye, bu sorunu unutturmamak.

Çünkü toplumsal yapımız gereği, genelde bir sorunu gündeme getirirken bir sonuç elde etmeden o işin peşini bırakıyoruz.

Tefecilik ile etkin mücadele noktasında bir gelişme yaşanana kadar bu işin peşini bırakmayı düşünmüyorum.

Bu meselede inadım inat yani.

Tefeciliğin ne menem bir şey olduğunun toplum tarafından tam olarak anlaşılması,

Tefecilik yapanların, vergi kanunlarında gizli iztikraz diye geçtiğinden ağır para cezasının yanında hapis cezasına çarpılması gerektiği,

Güvenlik güçlerinin bu bilinçle hareket etmesi,

Para hırsı ile körelip günaha, haksız kazanca bulaşmış olanların gaflet uykusundan uyanmaları,

Tefeciliği önleyecek yaslar düzenlemeler çıkarılması içindir bütün mücadelem.

Tefeciliğin geldiği noktayı, aslında bu gün anlatacağım bir çobanın başından geçenler ve vicdansızlık, en iyi şekilde özetlemektedir.

Büyük bir eziyet ve emekle üç beş kuruş para kazanan çoban, aldığı para ile geçinemediğinden tefecilerin eline düşer.

Tefeciler, çobanın düştüğü zor durumdan istifade ederek, vadeli olarak en az iki kat ederine koyun satarlar.

Çoban, bunu nakit paraya dönüştürmek için satışa getirdiğinde ancak aldığının yarı fiyatına satılır.

Vade günü geldiğinde çoban, borcunu ödeyemez ve evden kaçar.

Tefeciler de çobanın bulunduğu köye gidip çobanın evine oturup “biz bu parayı almayana kadar buradan kalkmayız” der.

Çobanın, okulda temizlikçi olarak çalışan genç karısı ve çocukları, çareyi jandarmaya gitmekte bulur.

Jandarma, köye gelir.

Tefecileri karakola götürür.

İfadeleri alındıktan bir süre sonra serbest bırakılırlar.

Aynı çoban iki-üç sene önce de yine tefecilerin eline düşmüş, borcunu ödeyemediği için 9–10 yaşlarındaki çocuğu, alacaklılar tarafından rehin alınmıştı.

Büyük uğraşlar ve tefecilerin parası ödendikten sonra çobanın küçük çocuğu kurtarılmıştı.

Tefeciler yüzünden çobanın hayatı kararmış, evine uğrayamaz olmuş.

İnanın bu anlattıklarım sadece hikâyeden ibaret değil hepsi de yaşanmış gerçekler.

Daha vahim sonuçları olan nice gerçek hikâyeler var benim bildiğim.

Günlerce tefecilerin yıktığı hayat hikâyelerini anlatsam bitmez.

Birkaç gündür bu önemli mesele üzerinde durduğum için dostlarım, arkadaşlarım arıyor.

Onların da bana anlattığı tefecilerin eline düşmüş insanların hikâyelerini dinliyorum birkaç gündür.

İnsanın kanını donduracak türden her bir hikaye.

Düşünün eşi intihar etmiş bir kişinin borcunu vicdansızlar, dul hanımından tahsil etmeye çalışıyormuş.

Daha nice bu tür dramlar var.

Bütün bu gerçeklere rağmen tefeciler, ekmek peynir ticareti yapıyormuş gibi rahat hareket ediyorlar.

Üstüne üstelik paralıdır diye de toplumda değer ve itibar buluyorlar.

Bu toplumsal algının mutlaka değişmesi lazım.

Bunun için de tefecilik yapan ve bunlarla ilişkilenen herkesin suç işlediği anlayışını hâkim kılmak gerekir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?