Ben en azından katilimi tanıyorum.
Fakat sen bir gün sevilmediğin bir yürekte, kim vurduya gideceksin.. Yılmaz Güney
Artık ödeşmeli diyorum bütün alacak verecekliler.Benim senden bir aşklık alacağım, SENİN de hayata bir şiirlik borcun var..
Şaire sormuşlar:Unutmak için ne yapmak gerek Uyumak gerek demiş Bense unutmamak için uyumayanlardanım. Yetmez yaşadığım aşk yetmezliği, bir de yaramı kanatanlardanım.... Bingölde kanayan bin çoban çeşmesi benim yaram.... Bir usta demişti bir zamanlar Hiçbir yara kapanmaz diye. Yarayı kapatmak istiyorsan bırak kanasın demişti. Şimdi ne yapıyorum biliyor musun? Yaralarımı kanatıyorum ve Unutmak için uyumuyorum. Kuyuları kapatmıyorum açık bırakıyorum tüm kapıları. Kanarıyorum bütün yaralarımı kanayabildiği kadar. Sonra da üstüne tuz basıyorum Acısın, acıyabildiği kadar...
Çünkü artık hiçbir yağmur temizleyemiyor hiçbir kalp sokağını ve ancak kansere duruyor her insan ve zaman dediğin yaratıklar... Ve biliyor musun dostum Biz yanlış büyümüyoruz.Biz yalnız ve yanlış ölüyoruz hep. Yanlış yerde Yanlış zamanda Yanlış insanlarla Yanlış masalarda vuruluyoruz... Yanlış büyümesek de her yanlış ölmeye sanki and içmişiz...Coğrafyasızlığımız kaderimizdi, kederimizdi. Bilmediğimiz ve sevilmediğimiz kaplerde kim vurduya gidiyor ve her seferinde yeniden vuruluyor, yeniden ölüyoruz. Yanlış ölmemek için belki de bilmek gerekiyordu. Bilmekse çınar ağacında bir izdüşümdü. Bildikçe bükülüyordu başı, sakalı, saçı Çınar ağacının. İşkencelerde yaralar alıyordu Ama ben biliyorum demedi hiçbir zaman Çınar ağacı. Kimseyi de ele vermedi senin gibi. Sadece sustu çınar ağacı. Susmak zamanı gelince konuşmaktır.Ve bir ömür susan Çınar ağacı konuşmaya başladı lal gecelerin lal gözlerine.
Ordular hep galip Ben neden hep mağlup bu insanlık yarışında Sulanmaz içim Puslanmaz gözlerim artık usta. Kalbim çok yorgun geceye Ben hiçbir orduya talip olmadım, Hiçbir ordu da bana.. Ben ordusuzların Ordulusuyum başına hep buyruk. Nolursun gel, Yalnız gel; Ama yalansız gel Seni seviyorum da deme İnanmam artık Seviyorum diyenler Çekti gitti bir bir Gözlerim hep karanlık Boşverin artık.... Gece nasılsa vermiş fırına Tüm aşkları Yüreğimde fırtına Olsa ne yazar Az sonra çıkacak Taze simitler Çıtır gevrekler Taze taptaze umutlar Hayaller ve acılar yine ertelenir başka zamana. Biliyorum seni o kadar sevmeliyim ki sensizliğin yaraları da acıları da senden kalmalı hayata yadigar. Buralarda aşk hep ağlatıyor. Hep ağlıyor. İki gözüm, canım ciğerim dediklerim Bir bir göğü terkediyor, yıldızlar gibi işte şimdi Hatıra kaldı senden Bir yaram Bir de kanamam Uyku tutmaz gecelerim Dem tutmaz acılarım Seni de beni de Tanımaz bu zalim ahlarım Ve gayrı bu saatten öte Her elini tuttuğumuz gece Bize bir kahpelik hatıra bırakıyor. Neden? Şair yüreğin kabarmış Dolmuş taşmış... Yaz diyor sana gece, İnadım inat Yazmam da yazmam diyor kalemin Akrep akrepliğini yapar da bize yine mi insanlık düşecek usta...Ben en azından sevdiğim katilimi biliyorum usta. Ya sen, ya sen? Kimbilir nerde, ne zaman, nasıl ve kaç yaşında... Bilmediğin, sevmediğin belki de sevilmediğin bir kalpte kim vurduya gideceksin.
Sonra sustu tekrar Çınar ağacı. Çünkü biliyordu susmak zamanı gelince konuşmaktır. Ak sakallı, ak saçlı adam bir çınar ağacına baktı gülümseyerek bir de göğe baktı ağlayarak ve Çınar ağacının cebine mendil gibi bir yazı iliştirdi.
Ve geceye son not:
Bu kadeh hep doluydu gidenler boşalttıklarını zannedip kalktılar masadan oysa giderken bir kadeh daha doldurduklarının farkına varmadılar asla Nadi celal Erdem