AÇIK VE CANLI BİR SAVAŞ MÜZESİ

07-03-2016

İçinde yaşadığımız bu savaş ve benzeri dönemlerde bilgi kirliliği o denli artar ki insan gözleriyle gördüğüne bile inanmakta güçlük çeker.

Herkesin özellikle savaşan tarafların ve yandaşlarının gördüğü, duyduğu, okuduğu, izlediği her şeyden kendi argümanını ya da tezini besleyecek kadar alıp aldığıyla bıçağını daha da bilediği böylesi dönemlerde iletişim kurmak, sesini duyurmak, kendini anlatabilmek pek mümkün olmuyor.

Onun içindir ki kendim görmek istedim.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde devletin vatandaşına uzattığı şefkat elinin neler yaptığına tanıklık etmek istedim.

Sadece bu da değil elbette, devletin o malum şefkat eliyle birlikte PKK’nin çeşitli illerden topladığı kimi öğrenci kimi işçi hiçbir çatışma deneyimi olmayan eline tutuşturduğu silahlarla yürüttüğü eylemlerin sözüm ona özgürleştirmeye çalıştığı halkın evini nasıl yıkıp tarumar ettiğine de tanıklık etmeye çalıştım.

Hangisini kim yaktı yıktı bunun bilânçosunu çıkarmak öyle ilk bakışta anlamak mümkün olmasa da hangisinin bu savaşı başlattığı ya da hangisinin bu savaşı devam ettirdiği ve de tırmandırdığını da önemsemiyorum artık.

Önemsediğim tek bir gerçek var ki bölgede iki gücün, iktidar ve hâkimiyet hırsıyla hala sürdürdüğü bu savaşın arasında perişan olan, katledilen, zulmedilen mazlum bir halkın olduğu. 

Doğu ve Güneydoğu Bölge Barolarıyla birlikte, 82 gün boyunca tüm dünyanın kapattığı gözleri önünde sürdürülen bu savaşın canlı ve açık savaş müzesini gezdim.

Örgütün bodrumlara tıktığı bir mücadeleyi ve devletin o bodrumlarda yaktığı çözümsüzlüğü gördüm.

Delik deşik bir şehrin enkazına gömülen ve hala kemikleri ayaklar altında ezilen bir insanlığı gördüm.

Tanıklıklarım zihnim ve aklımı da kendine benzetti, şehirde iki zalim gücün savaşıyla tarumar olmuş bir şehrin aynı enkazını şimdi aklımda taşıyorum.

Ayaklarım altında ezilen o enkazın içinde nelere basıp geçtiğimi, o kahrolası bodrumlarda neleri soluyup durduğumu bilmiyorum.

Bir savaş müzesini gezdim. Doğduğumuz ve her gün biraz daha öldüğümüz bu coğrafyada inatla sürdürülen canlı bir savaş müzesini, içinde komşumun içinde akrabamın öldüğü, öldürdüğü canlı bir savaş müzesi. Ölmek ya da öldürmek hangisi daha acı.

Bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek. Ne ölmek ne de öldürmek bitiriyor bu savaşı. Ne konuşmak ne yazmak ne de susmak bitiriyor bu savaşı.

Bunu hesaplayamadık diyor bu savaşı başlatanlar. Hesaplayamadıklarınızı geçtik bundan sonrasının hesabına bakın yok bakmazlar.

Günden güne bu savaşın diline teslim olanların sayısı artıyor. Hesaplayamadıklarınız ortada yeni hesaplar çıkarmayın.

Savaşmaya o kadar alıştık ki barışmak zor geliyor.

Ölmeye o kadar alıştık ki yaşamak zor geliyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?