AK PARTİ NEYİ, NİYE KAYBETTİ?

27-06-2019

Tıpta kuraldır, teşhis konmadan tedavi verilmez. Teşhis konmadan verilen tedavi, adamı sakat, yanlış teşhis ile verilen tedavi ise vefat ettirir (ağır tablolar için).
Ak Partide de ciddi bir teşhis problemi var. 
Herkes bir teşhis koyuyor
Herkesin elinde şurup, iğne, serum koşturuyor ama iyileşme yok. Baştaki yara için el pansuman ediliyor, dilde ki pas için saç ilaçlanıyor, göğsündeki ağrı için öksür öksür geçer deniyor…
Bunu yapanların doktor olmaması bir problem ama bunların doktor olmadıklarının bilinmemesi daha büyük bir problem!
Ak Parti İstanbul’u kaybetti! Seçimden önce o bizim için her şey diyenler, şimdi acımadı ki acımadı ki modundalar.
Arkadaş, İstanbul ülkenin kalbi! Akşama kadar sen, benim beynim, ciğerim, gözüm kulağım var de. Kalp kanı yeterince pompalamazsa, bahsettiğin organlar teker teker fonksiyon kaybına uğrar. Gözler kararır, kulaklar uğuldar, baş döner ve tedbir alınmazsa, sistem kendini korumaya alır. 
Yani fonksiyonlar offf.
Acımadı ki acımadı ki demekle olmuyor bu işler. Hemen kalbin kaslarına, damarlarına, sinirlerine inip, problem ne diye baktırmanız gerekir. Yoksa işiniz sakat!
Asıl mesele ne biliyor musunuz?
Ak Partinin çıktığı nokta. Fiziki olarak ta konumuzla tutarlı aslında. Çünkü Ak Parti İstanbul’dan doğmuştu ama ben bunu söylemiyorum.
Ak Parti, bedel ödemiş inançlı insanların bir araya gelerek oluşturmuş olduğu samimi bir değişim hareketiydi.
Şimdi bu cümleyi değerlendirelim. Bedel ödeyenler, ya bertaraf oldu ya da ciddi manada değişime uğradı!
İnançlı ekip kayboldu, inanç zayıfladı, inanç hakikatleri törpülendi!
Samimiyet, yıldızlı oteller, pahalı elbiseler, lüks arabalar ve rezidanslarda olmuyor  be kuzum! Oralara kadar çıksa veya para ile satılsa, teşkilatlar, bürokratlar, vekiller mutlaka alırlar ondan birkaç kutu. Lakin onların ortamında samimiyet yaşayamıyor, samimiyetin yaşadığı ortamlarda da bu bahsettiğimiz zevat yaşayamıyor.
Fotoğraf çekmek için bile galoşla gidiyorlar oralara.
Değişim hareketine gelince, pozitif yönde ivmelenen değişim, maalesef son zamanlarda negatif yönlü bir ivme kazandı. Kimsede bunu sahiplenmedi.
Malı, mülkü, balı, yağı, koca kravatlılar yedi ama yardım Allah’tan istendi.
Sizde biliyorsunuz her şeyi Allah’ın yardımı ile aldığınızı ama bir şeyi unutuyorsunuz. Allah’ın yardımı, Allah’ın sevgili kullarının üstüne yağar.
Namaz kılmayan, başörtüsünü başına bağlayarak ona zulmeden, caminin yolunu resmi programların dışında bilmeyen, 30 ailenin 30 aylık mutfak masrafını 1 saate yatırıp, koluna takan ve onu gözümüze gözümüze sokanlara mı Allah yardım gönderecek?
Allah’ın işi sorgulanmaz ama gördüğümüz kadarıyla Allah bu hareketlere prim vermiyor.
Allah sizden yardımını çekerse, Fatih semtinde bile komünist faşist kırması, ne olduğu belirsiz birine karşı madara olursunuz!
Akşama kadar acımadı ki acımadı ki diye kendinizi avutun.
Siz vizyondaki vizyonsuzları indirmezseniz, daha çok yer kaybedersiniz. İstanbul'u kaybetmişsiniz, çıkmış, elimizde şu var bu var diyorsunuz.
Kusura bakmayın ama siz aynı kafayla giderseniz elinizde hiçbir şey kalmayacak!
Bal yiyen değil bal yapan, samimi, inançlı kadrolarınıza dönmezseniz, kalbinizle beraber ruhunuzu da kaybedersiniz.

Ruhunuzda da bir sıkıntı var mı? Bence var! Ciddi bir sıkıntı var. Bu ruh bunalımlarından çıkmak içinde ciddi desteğe ihtiyacınız var. Ama sakın yanlış uzmanlara gitmeyin. Yoksa çıkmak üzere olan ruhunuzu Rahman’a teslim edersiniz.
Şunu da unutmayın, siz özbenliğinizden ödün vererek karşı mahalleye yaranamazsınız. Ama bununla kendi mahallenizi harabeye çevirirsiniz. Karşı mahalle size zarar veremez ama sizin mahalle sizi perişan eder. Şimdi ettiği gibi!
Farkında değilsiniz ama siz, o etiketi taşıyanlar, mahalle ve mahallelilerinizden çok uzaksınız!
Egonuzla, yaşam tarzınızla, kafa yapınızla, yaşam alanlarınızla, çay içişinizle, çiş yapışınızla…
Kusura bakmayın ama tek bir kişi hepinizi taşıyamaz!
Taşıyamıyor zaten!
Bir hatırlatma, musibet başa 3 şeyden gelirmiş.
Birincisi, Allah sevdiği kullarına bela verirmiş, pişsin, makamı yükselsin diye.
İkincisi, şefkat tokadı olarak verilirmiş. Kul yanlış yola sapınca uyarı mahiyetinde.
Üçüncüsü ise ceza olarak verilirmiş, akıllanmayana, düzelmeyene…
Yukarıda çizdiğimiz tablo ile birinci sınıfın olması imkansız.
İkinci sınıf için bence çok fazla örneğimiz var. Her defasında gerekli dersler alındı, tedbirler alınacak denilip, aynı kişilerle, aynı şekilde devam edildi. O şefkat tokatları hep heba edildi.
Üçüncüsü mü bilmiyorum. Onu, oyu veren halk ve tokadı atan Hakk bilir.
Ben Müslüman’ım, Hakk’ı iyi bilirim diyen hiçbir Müslüman’ın, musibete müstahak olmadığı yarınlar dileğiyle, sağlıklı mutlu kalın

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?