Aylaklığa övgü

Aylaklığa övgü
23-01-2024

Tembellik hakkı diye bir kitap var henüz ulaşıp da okuyamadım.

İnsan sormadan edemiyor.

Nereden düştü aklıma nereden böylesi bir başlıkla bir kitap arayışına girdim değil mi ama?

Yakın zamanda teknolojinin ve nimet sandığımız musibetlerini bir arkadaşla tartışıp konuşuyorken, konu dönüp dolaşıp aylaklık kültürüne geldi.

Eskiden, yani şu hepimizin cebimizdeki küçük ama her şeyi yutabilen akıllı ve de küstah cihazları kurcalamaya başlamazken.

Yani aylaklığa fırsatımız olduğu zamanlarda, durup düşünmeye zaman ayırdığımız, kaldırıp gökyüzüne baktığımız, insanların yüzlerinden ve koltukaltlarında taşıdıkları kitap, dergi ya da gazetelerden, olmadı taşıdıkları poşet ya da çantalardan hikayeler devşirdiğimiz zamanları özlediğimi fark ettim.

Kaliteli ve keyifli bir aylaklık sahibi olduğunu düşündüğüm bir arkadaşımı aradım. Sağolsun o da aylaklığına bir yoldaş arıyormuş ki kırmadı çağrımı geri çevirmedi ve bir aylağa yaraşır bir kostümle hemen yetişti bana.

Yaklaşık 4 saat süren ve uzun zamandır mahrum olduğumuz aylaklığımızın keyfini çıkarmaya başladık. Yaklaşan ya da uzaklaşan seçimleri konuşmadık. Yaşanan acı ya da tatlı gelişmeleri de değerlendirmedik.

Güncelin ve gündemin en uzağında güzel bir 4 saati bazen bir çay molasıyla bir çay ocağında demledik, bazen de bir somuna sarıp kokoreç diye yedik.

Kaldırım üstü satılan halka tatlılardan ikisini minik kağıtlarla tutup şiresini kaldırımlara damlatarak bazen de üstümüze sıçratarak yedik.

Tesbih arayıp bulduk 1.500 değil sadece 15 liralık sabır çeke çeke bazen de söve söve içimizdeki kirli enerjiden arındık. Elimiz telefona gitmedi, ne kimsenin paylaşımını beğendik ne de kimsenin beğenisini dilendik.

Dosyalar açtık kapatmak için planlar yaptık uymamak için. Bazen sustuk, karşılıklı suskunluğumuzdan korkmadık ya da utanmadık karşılıklı.

İnsana baktık sakladığını aradık, salaklığını aralayıp sunduğunu sorguladık. Güzeli de gördük çirkini de. Yalan yok gökyüzüne de baktık bazen mavi bazen giri.

Bazen acıdık birbirimize bazen acıttık birbirimizi. Hayallerimizi koyduk ortaya basıp geçtik, ezip içtik  çaresizliğimizi.

Ne ekonominin, ne siyasetin, ne savaşın ne de ülkenin laklağına değil, aylaklığın dibine vurduk. Üstüne çıktık düştük yine dibine.

Koşturmadık, yetişmeye çalışmadık, gecikmekten çekinmedik aylaklığımız çekip üstümüze aylaklığa övgü gibi güldük hepsine ve yürüdük yolları iki aylak.

Hepinizi aylaklığınızı hatırlamaya ve yaşamaya çağırıyorum.

Belki de en çok ihtiyacınız olan budur.   

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?