BABAMIN TERAZİSİNİN KEFESİ

27-08-2020

Çocukluğumuzda okullar tatil olunca asıl o zaman bizim için hayatın zor şartları başlardı.
Yaz sezonumuz tarlada, bağ bahçede geçerdi.
En büyük uğraşımız, buz gibi doğal kaynak suyu ile yetiştirdiğimiz domateslerdi.
Domates fidelerini ektiğimiz alan, biraz bayır ve taşlıktı.
Bu nedenle domatesleri yetiştirmek zahmetliydi.
Bunca zahmetle yetiştirdiğimiz domateslerin bir kısmını ihtiyaçlarımız için kaldırır, bir kısmını da satardık.
Ürünün satış kısmı, işin en zahmetli ve zor yanıydı.
Kardeşimle eşek sırtında komşu köylere domatesleri götürüp satardık.
Ben 12-13 yaşlarında. kardeşim ise 10 yaşındaydı.
Taşıma aracımız eşekti.
Eşeği de komşu köylerdeki tanıdıklarımızdan geçici alırdık.
Eşeğe 3 kasa domatesi ve babamın eli ile yaptığı teraziyi yükler, yola koyulurduk.
Bu yazımda size babamın icadı teraziden söz edeceğim.
Bir metrelik tahta, biraz ip ve iki helva kutusundan yapılmış bir terazimiz vardı.
İpin her ucu delinerek sarkan 3 ip helva kutusunda açılan deliklerden geçirilmiş, bir ip de tahtanın orta kısmında geçirilmişti.
Ağırlık dengesini sağlayan 1 kilosu da bir taştan oluşuyordu.
Babam bir taşı şehre götürüp bakkalların terazisinde bir kilo ağırlığına denk gelecek şekilde ayarlıyordu.
kimsenin hakkı bize geçmesin diye 50-100 gram da fazlaydı.
Zamanla terazi yıprandı, kutuları paslandı, ancak tartı hiç şaşmadı.
İki kilo tartacağımız zaman önce bir kilo domatesi tartardık, kilonun bulacağı yere koyar, 2 kiloya tamamlardık.
Yarım kilo olunca da bir kiloyu tartar sonra o kiloyu iki gözde eşit dağıtarak ikiye bölerdik.
Hem terazisinin 50–100 gramı fazlaydı, hem de her tarttığımızda domateslerin olduğu gözün her zaman daha ağır olmasına dikkat ederdik.
Babam bize bunu tembihlemiş, öğretmişti çünkü.
Babamın icadı terazisinin tartma gücü azdı ama adaleti büyüktü.
Çünkü babamın en hassas ölçü ve terazisi, vicdanıydı.   
Bu nedenle ondaki terazi hayatta şaşmazdı.
Her domates satmak için yola çıktığımızda “bol kazançlar, paranıza dikkat edin” demek yerine “tartı esnasında dürüst davranın, fakir, fukarayı unutmayın” derdi.
Biz de domateslerin bir kısmını her seferinde komşu köyün yoksullarına ücretsiz dağıtırdık.
Para kazanmak, ikinci, üçüncü plandaydı bizim için.
Biz böyle yetiştirildik, böyle büyüdük.
Şimdi çocuklarımıza da babamızdan öğrendiğimizi öğretiyoruz. 
Onlara “haksız kazanç ve hak yemeyin, başkasının emeği üzerinden çıkar sağlamayın, kimseyi ekmeğinden etmeyin” diyoruz.
Biz babamızın, çocuklarımız da bizim izimizde hayatın bin bir zorluğu ile mücadele edip karşılaşıyorlar.
Ama tüm zorluklara rağmen vicdan terazimizde para hiçbir zaman öncelikli olmadı.  
Yaşamımız boyunca çalışmaktan elleri ayakları nasır tutan babamızdan öğrendiklerimizle insanlığa, değerlere ve dürüstlüğe yer verdik.
Elbette bu dünyada herkesin bir terazisi vardır.
Önemli olan insanın elindeki terazi değildir.
Nihai kararı veren yüreklerdeki vicdandır.
Vicdanın nasılsa terazinin kefeleri o yöne ağır basar.   
Terazinin bir kefesinde değerler, bir tarafında çıkarlar vardır.
İnsanlık, dostluk, akrabalık, yoldaşlık değerliyse senin için, terazinin diğer gözüne ne koyarsan koy hafif gelir.
Ama senin için para ve mevki önemli ise demek ki o terazinin ayarı kaçmış, kesesine ne koyarsan koy çıkarın karşısında hafif kalır.
Ne yazık ki gün, terazilerinin ayarları bozuk olanların günü olmuş.
Ne hak ne adalet ne insanlık ne vefanın onlar için önemi yok.
Bu adil olmayan şartlar ve ortam yoruyor insanı.
Günümüzde bizim gibiler, kendilerini çok yalnız hissediyorlar.
İnsanlar birbirlerine yardım etmiyor, iyilik yapmıyor, aksine hep zarar verme uğraşında.
İyilerden daha çok kötülerin olduğu bir dünyada yaşamak elbette zor geliyor.
Kötülerin maske ile yüzlerini gizledikleri bir dünyada dürüst olanların ise enayi görüldüğü, ötekileştirildi ve itibarsızlaştırıldığı bir dönemde yaşıyoruz.
Rengin, duruşun, sözün ve özün bir oluşu hep zarar olarak dönüyor insana.
Ama her şeye rağmen, vicdanımdaki terazinin kefesi ne şartlarda olursa olsun dürüstlükten, adaletten şaşmıyor bir kere.
 Sizlere tavsiyem sizin teraziniz de babamınki gibi olsun.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?