BARIŞABİLMEYİ BECERSEYDİK ŞAYET!

12-10-2015

Üç günlük yas ilan edilmesine neden olan Ankara’da yaşanan ve dünya var oldukça da unutulmayacak olan katliam, herkesi derinden yaralandı.

Bu katliamın yarattığı toplumsal tahribatın onarılması kolay kolay mümkün olmayacaktır.

Bu saldırıyı muhaliflere ve Kürtlere yapılan tek amaçlı bir saldırı olarak düşünen ve bu yüzden de fazla üzülmeyen belki de içten içe sevinen bazı zavallılar var.

Oysa bu saldırı Türkiye’nin başkentinde yapılması nedeni ile kalbini hedef almıştır.

Bu saldırıyı birçok açıdan ele almak gerekir.

Her şeyden önce bu saldırıyı gerçekleştiren güçler, bir akıma Türkiye’nin istihbaratını ve güvenlik sistemini istedikleri anda atlatabildiklerini ispatlamaya çalıştılar.

Diğer taraftan ülkede çatışmalı ortamı daha da şiddetlendirerek kaos ortamını oluşturmayı hedefliyorlardı.

Elbette sorumsuz davranış ve ihmaller olmamış olsaydı, katiller ellerini kollarını sallaya sallaya Türkiye’nin en güvenli kentinde o alçakça saldırıyı gerçekleştiremezdi.

Diğer bir konu Diyarbakır ve Suruç saldırılarından dersler çıkarılarak bu tür saldırının Ankara mitinginde olabileceğini niye hiç kimse düşünmedi?

Bu organizasyonu yapanlar, mitinge katılacak kişilerin diğer gereksinimlerini karşıladıkları gibi güvenliklerini sağlamayı da neden hesaba katmadılar?

Kısacası Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya barış için akın eden 10 binlerin bu anlamlı çaba ve direnişini sabote edebileceklerini düşünmeliydiler.

Böyle bir düşünce olmuş olsaydı belki bu gün bu acıları çekmezdik.

Acımız çok büyük ve tarifi imkânsızdır, ancak gün katliamı gerçekleştirenlerin amacına hizmet edebilme günü değildir.

Gün, halkımız üzerinde oynanan bu oyunu tüm bağlantı ve uzantıları ile ortaya çıkarma ve o insanlıktan nasiplenmemişlere hesap sorma günüdür. 

Bu katliam, Türkiye halklarının birbiri ile husumetli, kanlı ve düşman olması için yapıldı.

Ama maalesef hala bunu kavramayan ve anlamayan, hatta bu katliamı 1 Kasım seçim sonuçları ile ilişkilendiren vicdanı körelmiş akıl sağlığı bozuk kişiler de var.

Ülkemizde böylesi büyük bir acıda bile toplumsal mutabakat ve birliktelik oluşmadı ne yazık ki!

Hiçbir kesim kendisini bu olaydan sıyırmaya veya siyasi çıkar elde etmeye çalışmasın.

Tüm siyasi ve idari kesimler bu katliamdan her açıdan zarar görmüş ve göreceklerdir.   

Katliamı gerçekleştirenler ile ilgili tahminler yürütülüyor.

Uluslar arası güçlere kadar olay ile ilgili bağlantılar olabileceği söyleniyor.

Elbette bu iş öyle bir iki canlı bombacının işi değildir.

Ancak şöyle de bir gerçek var; çözüm süreci devam etseydi, çatışmalar yeniden şiddetlenmez, insanlar “inadına barış” demek Ankara’nın yolunu tutmaz ve katliamı gerçekleştirenler için de bu ortam oluşmazdı.

Yani bu ülke çözüm süreci ile başlayan olumlu havayı sürdürse ve toplumsal barış sağlanmış olsaydı Türkiye tarihinin en kanlı katliamının zemini de oluşmazdı.

Hani bir söz vardır “kurt, puslu havayı sever” diye...

İşte Ankara’da yaşanan katliam, yeniden 90’lı yıllardaki karanlık günlere döndüğümüz için gerçekleşti bir bakıma.

Bu gerçekler ışığında intikam hırsı ile hareket etmek yerine kalıcı bir toplumsal barışın inşası için çalışılırsa, halkımıza katliam gerçekleştirmek isteyen kalleşlere de fırsat doğmaz.

Şayet barışmayı başarmış olsaydık sadece Ankara olayında değil, 3 aylık şiddetli çatışmaların yaşandığı bu zaman diliminde yüzlerce insanımız çatışmalarda yaşamını yitirmezdi.

30 yıldır bitmeyen bu savaşın, silahla ve bu yöntemle bir 30 yıl daha silahla bitirilemeyeceğini hepimiz biliyoruz.

Ne yapıp edilip bu çatışmalı duruma son verilmeli, barış için yeni bir fırsat yaratılmalı.

Barış dili ve barış iklimi yeniden oluşturulmalı.

Tutuklamalarla, güvenlik bölgeler ilan etmekle, dağları taşları bombalamakla, hendek ve bombalı tuzaklarla savaşı dağlardan şehirlere taşıyıp kurtarılmış bölgeler elde etmekle bu sorun çözülemez.

Halk, savaş, düşmanlık ve huzursuzluk istemiyor.

Hiçbir kazanım bir ananın, bir babanın ve bir evladın gözyaşının yerini dolduramaz.

Analar, babalar ve evlatların ağladığı yetti artık.

Kan ve gözyaşı sel oldu, acılardan rahat bir gün yüzü görmedik.

Yeter artık hiç kimse bizim için ne ölsün, ne de öldürsün.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?