CANIMI YAKAN ÇIRA…

26-12-2017

 “Çira girtiyê pişaya kora’ye ”

Bir Kürt atasözüymüş, yeni dudum. .

Körlerin önündeki çıra tutucusu” anlamına geliyor.

Bu söz lüzumsuz işler yapanlar için söyleniyormuş.

Aslında boş yere emek veren, uğraşan anlamını da taşıyor.

Bu anlamlı atasözünü yakın zamanda bir mahalle bakkallından alışveriş yaparken duydum.

İşe yaramayan çırağı için bu atasözünü söyleyince bu söz birden hafızama işlendi.

Başımın hafıza merkezi uzun sürerdir bu sözü bana tam unutacak iken hatırlatıyor.

Her bu sözü hatırladığımda benim ne işlerle, ne tür toplumsal kaygılarla uğraştığımı bilen mahalle bakkalı “neden durup dururken bu sözü benim yanımda çırağına söyledi?” sorusunu soruyorum kendi kendime.

En çok kafama bu aralar takılan da budur.

“Kesinlikle bu sözü benim bulunduğum bir anda çırağına söylemesi bir tesadüf değildir” diyor içimdeki bir his.

İçimdeki diğer bir his de “üstüne niye alıyorsun ki seninle mahalle bakkalı çırağının yaptığı iş aynı değil” diyor.

Bu iki çelişkili hissi birleştirince bakkal, ister bana dolaylı olarak mesaj versin, ister vermesin kendime bu atasözünden bir pay çıkarıyorum.

Yaşadığımız bu süreçte ruh halim tam da böyle bir durumdadır.   

Bir işe yaramazlık, bir umutsuzluk ve boşa çabaladığım modundayım bu ara.

Çeyrek asırdan bu yana basın bir de sivil toplum kimliğimle karanlığa karşı elimden hiç düşürmediğim çıra, canımı yakıyor artık.

Canımı yakan çıra elimden düştü, düşecek bir vaziyetteyim.

Gazetede yazı yazmaktan, sivil toplumcu kimliğimden ve toplumsal çabalarla uğraşmaktan vazgeçecek gibi oluyorum.

“Değmez bunca kaygı, emek, çabalarım. Çünkü hiçbir anlam ifade etmiyor” diyorum kendi kendime.

Tam da her şeyden vazgeçecekken ailemizin son numarası Hasan Ali, oturduğum bilgisayar sandalyesinin arkasında usulca yerini alıyor.

Henüz 1. sınıfa giden ve okuma yazmayı yeni yeni öğrenen Hasan Ali, ödevini bitirmenin rahatlığı ile benim yazdıklarımı okumaya çalışıyor.

Heceleri teker teker birleştirip ne yazdığımı çözmeye çalışıyor.

Daha ilk kelimede takılıyor ve “Baba çıra nedir?” diye soruyor.

Ona çıra’nın ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlayabileceği şekilde anlatıyorum.

Sonrasında soruları arka arkaya geliyor.

“Bizim evde çıra yok, peki nasıl senin canını acıtıyor?” diye merak ediyor.

Bu soruya nasıl bir cevap vereceğimi bilmediğimden, “bak annen çağırıyor” diyerek yanımdan uzaklaşmasını sağlıyorum.

Hasan Ali’nin masumiyetini gördükten sonra umutsuzluğumu biraz üzerimden atıyorum.

Hasan Ali, dünyadaki tüm yaşıtları ve henüz yeni doğmuş bebeklerin tümüne mutlu bir gelecek için bile olsa mücadeleden vazgeçmemek gerekir diyerek darmadağın kafamı toparlıyorum biraz.

Ve canımı yakma pahasına da olsa benim gibi yaşanabilir bir dünya mücadelesi verenlerle karanlığa karşı çırayı elimde tutmaya devam karar alıyorum.

Yani anlayacağınız değerli okurlar bütün zorluklara rağmen bir süre daha bu köşede yazı yazmaya devam edeceğim.

Ama bu ne kadar sürer? 

O nu kestirmek de zordur..

  

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?