“ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR”

26-07-2016

Bir zamanlar insanlara adaletle hükmedilen bir krallık varmış.

İnsanların ölümü, bizde camilerde sala okunarak duyurulması gibi o krallıkta da çanlarla bütün krallığa duyurulmuş.

Yalnız çanın kaç defa vurulduğu, ölenin kim olduğuna dair de fikir verirmiş.

Vatandaşlar öldüğünde çan bir defa, eşraftan biri öldüğünde iki defa, kraliyet ailesinden biri öldüğünde 3 defa, kral öldüğünde ise 4 defa çalarmış.

Günün birinde krallıktaki halkın iyi tanıdığı ve sevdiği biri mahkemelik olmuş.

Halkın suçsuz olduğundan emin olduğu bu insanın hâkim karşısına çıkması “formalitedir” deyip halkın ilgisini çekmemiş.

Halk, adamın beraat edeceğinden emindir.

Nasıl olduysa adam suçlu bulunur ve para cezasına çarptırılır.

Halk bu sonucu hiç beklemediği için çok şaşırır ve üzülür.

Bir müddet sonra ölümün habercisi çan bir defa çalar.

Halk o adamın haksız yere cezalandırılmayı hazmedemediğini ve intihar edip öldüğünü sanır.

Çan ikinci kez çalınca “yok bu o değil, hangi ileri gelen öldü?” acaba diye insanlar daha da meraklanır.

Daha böyle düşünürken 3. kez vurulur çana, “eyvah” der insanlar “kraliyet ailesinden biri öldü herhalde” diye daha çok endişelenirler ki 4. kez vurulmasıyla halk “kral öldü” deyip ağlamaya kimisi kiliseye kimisi kraliyet sarayına doğru koşmaya başlar.

Halk henüz sokaklardayken 5. çan vurur. Herkes dona kalır.

Ne olduğuna anlam veremezler. Kraliyet tarihinde görülmüş şey değildir.

Çan 5 defa kim için çalar ki, kraldan daha önemli kim ki öldüğü haber verilir?

Nefesler tutulmuş halk kilisenin kapısında içerden çıkanın cevabını bekler.

İçeriden çıkan adam, nefesini tutmuş onu şaşkınlıkla izleyen insanlara doğru gür bir sesle bağırır.

“Adalet, adalet öldü…”

Bu hikâyeden hareketle kimse, darbe sorumlusu örgütün suçsuz olduğunu imaya çalıştığımı düşünmesin diye aklıma hikâyeyi “suçlunun biri beraat etmiş” diye değiştirmek geldi ama bu da hem korkaklık olur hem de hikâyenin orijinalliğine gölge düşürür diye vazgeçtim.

Zor günler geçiriyoruz. Hepimizin üstüne sinen ağır bir korku ve endişe var.

Aşağı tükürsen darbe, yukarı tükürsen darbe. Nasıl bir musibetse artık, evet şükür ki hesapları tutmadı.

Çünkü hesapları yanlıştı çünkü milleti hesaba katmamışlardı.

Ve hesaba katmadıkları o millet, hiç ummadıkları ve hiç beklemedikleri şekilde hesaplarını başlarına geçirdiler.

Ama yine de darbe yemiş gibi hepimiz içine gömüldük yine siyasetin, politikanın, kinin, nefretin, kuşkunun, şüphenin, ispiyonun, yalanın, riyanın ve daha ne kadar bizi erdemden ve ahlaktan uzaklaştıran varsa her şeyin.

Televizyonu açıyorsun darbe, radyoyu açıyorsun darbe, evin içinde darbe, dışında darbe, çarşıda pazarda darbe, misafir geliyor darbe, misafir gidiyorsun darbe…

Bütün ağırlığı ve çirkinliğiyle yediden yetmişe hepimizin hayatına bir virüs gibi bulaşıp bütün akıl ve vicdanımızı teslim almış, bütün erdem ve ahlakımızı bir anız yangını gibi yakıp yıkan darbe.

Herkesin elinde bir darbe hikâyesi, zihninde darbeye ait görüntünün film şeridi.

Şeridin başındaki hain sonuna doğru kahramana, başındaki kahraman ise şeridin sonunda haine dönebiliyor.

***

Son dönemlerde tüm dünyada yüksek izleyici oranlarıyla popüler olan bir dizi var.

Taht Oyunları (Game Of Thrones)… Dizide izleyici her sezon hayal kırıklığına uğrar ve kahramanını değiştirmek zorunda kalır.

Diziyi izlediğinizde, senaristlerin her dönem ve her coğrafyada yaşanabilecek güç ve iktidar savaşlarını çok iyi kurguladığını düşünecek, muhtemel duygu ve düşünce dünyanız her sezonda kahraman ve hainleri birbirine karıştıracaktır.

Yaşadığımız şu darbe süreci de yukarıda zikrettiğim dizideki gibi duygu ve düşünce karmaşasına sokuyor bizi.

İnsanlar, 15 Temmuz’da yaşadığımız o korkunç darbe girişimine dair haberler ve acı hikâyeleri gündemlerinden çıkarsa ya da çıkarmaya çalışsa da, iktidar ve muhalefet ve de muhtemel iktidar adayları, darbeyi işlemeye devam edecek, kontrollerinde tuttukları ve yönettikleri medya araçlarıyla darbe korkusunu hayatımızın olmaz bir parçası haline getirecekler.

Hayatımızın parçası kılınacak bu korkudan kim ne devşirir, ne kadar devşirir bunu konuşmak için henüz erken.

Ama kesin olan şu ki bütün ülkede bütün dengeler değişecek.

Bu dengeler değişirken kimsenin adil ve ahlaklı olmak gibi bir kaygı taşımaması, en acısı da bu kaygıyı hatırlatan ve hatırlatacakların da darbe yanlısı diye fişlenme riski taşıması en kötüsü.

Ve daha da ötesi darbe öncesinde, iktidarın söz konusu darbeci örgütle mücadelesini hukuk ve adalet çerçevesinde yürütmesi gerektiğini söyleyenler, darbe sonrası kapıldıkları fişlenme korkusuyla bunu dillendirmek bir yana, daha önce dillendirdiklerinden arınmak telaşıyla FETÖ örgütü ve cemaat mensuplarına küfretmeye başlamalarına ne demeli?

Böyle zamanlarda en çok ihtiyacımız olan Asr Suresini hatırlatmak isterim:

Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle. 1- Asra yemin olsun ki, 2- İnsan mutlaka ziyandadır. 3- Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.

Umarım her ne koşulda olursa olsun adaletli olmaktan ve birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmekten korkacak kadar küçülmez ve İslam ahlakından vazgeçmeyiz...

ve İslam ahlakından vazgeçmeyiz...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?