CANLI AMA DUYGUSAL BİR TARİH

10-05-2015

Kaçıncı Cumartesi Buluşmasıdır bilmiyorum ama ilk kez bu kadar pür dikkat bütün arkadaşlarımızın soluk almadan konuğumuzu dinlediğine şahit oldum.

Neden derseniz, çünkü konuğumuz Nizamettin Toğuç’tu ve anlattıkları Batman’ın en karanlık en kasvetli en kanlı dönemine ilişkin yaşadıkları ve canlı tanıklıklarıydı.

1991’de SHP’den Mardin Milletvekili seçilen Mehmet Sincar 1993 yılında Batman’da vurulurken beraberinde yaralananlardan biriydi Nizamettin Toğuç. 1991’de SHP’den Batman milletvekili seçilmiş. HEP’in kuruluşunda yer alan milletvekillerinden biri olan Toğuç, HEP’in kapatılmasından sonra DEP’e geçmiş. 1994 yılında DEP kapatılıp Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırıp gözaltına alınınca, yanında diğer 5 DEP milletvekiliyle birlikte Avrupa’ya kaçmak zorunda kalanlardan biri Nizamettin Toğuç.

Hal böyle olunca başta Kürdistan bölgesinde ve de tüm Türkiye’de en karanlık yıllara tanıklık eden gerek meclisten gerek sokaktan anılarıyla hepimizin suspus kulak kesilmesini sağlayan canlı bir tarih gibi Nizamettin Bey.

Toğuç, 4 Eylül 1993 yılında Sincar’ın hayatını kaybettiği suikast olayını en başından tüm detaylarıyla anlatmaya başlayınca biz tüm arkadaşlar ki o yılları hatırlayanlarımız daha bir ağır sessizlikle dinliyorduk.

O suikast öncesi 7 milletvekiliyle birlikte Batman’a gelme kararı aldıklarını kimi arkadaşlarının canımızı yerde bulmadık diyerek Batman’a gelmenin yanlış olduğunu tartıştıklarını ve kimilerinin gelmediğini anlatmaya başladı.

Oysa halka mesaj vermek istediklerini her şeye olan biten tüm cinayetlere rağmen burada olduklarını göstermek istemişlerdi. Ve bedeli maalesef Mehmet Sincar’ın ölümüne yol açacak kadar ağır olmuştu.

Suikast öncesi bir polisin Leyla Zana’ya “Dikkatli olun” dediğini anlatıyor Toğuç ve ekliyor “O zaman etrafımızda sivil resmi haddinden fazla polis vardı. Suikastten önceki akşam bir Polis Leyla Zana’ya “Dikkatli olun, bize emir geldi yarın korumayın çekilin diye”

Tam da polisin Zana’yı uyardığı gibi oluyor cinayetten az bir süre önce bütün polisler çekiliyor akabinde iki grup halinde gezen milletvekilleriyle bir iki kişi eşzamanlı olarak politik bir tartışmaya girip oyalıyor. Ve ardından silahlar patlıyor.

Tabi o yılları birinci ağızdan dinleyince insan konuşacağını da soracağını da unutuyor. Nizamettin beyin halinde 21 yıl memleketinden uzak olmanın derin durgunluğu ile birlikte dönmenin kendi vatanında olmanın heyecanı ve enerjisi de gözden kaçmıyor.

Onlar Kürtleri tanımıyorlar diye konuşmaya devam ediyor ve Ecevit’in yerinde bir sözünü hatırlatıyor: “Kürt’ün siyaseti silahından daha tehlikelidir” İlk kez duyduğum bu sözün, çok yerinde bir tespit olduğuna katılıyorum.

15 yaşında evlenmiş 17 yaşında baba olmuş ölümden dönmüş nice badireler atlatmış 21 yıl sürgünde yaşamış bir Kürt siyasetçisi olarak Nizamettin Beyin konuşması içerisinde garip tespitleri oluyor.

Kürt sorununun çözümüne ilişkin “Osmanlıdan bu yana en münafık, en iki yüzlü hükümet” diye nitelendirdiği AK Parti hükümetiyle sorunun çözülemeyeceğini aksine “MHP olsaydı sorun çoktan çözülmüştü” demesine anlam veremiyorum. Öyle görünüyor ki bu seçim sadece AK Parti karşıtlığı üzerinden yürüyor. Ama ne garip ki bu karşıtlık kimilerimizi Kürt sorunun kaynağı ırkçı faşist Türk milliyetçi partisine yaklaştırıyor. Bu ve benzer yaklaşımların adil ve akılcı olmadığını düşünüyorum.

“Dinin siyasete alet edilmesine karşıyım, İslam’da reform yapılması gerekir” demenin nasıl analiz edilebileceğini özellikle bunu söyleyen Federasyona Cîvaka Îslamiya Kurdistan (Kürdistan İslami Topluluk Federasyonu) kısa adıyla FCİK Yönetim Kurulu Üyesi Nizamettin Toğuç’tan duymak nasıl yorumlanır bilmiyorum.

Abdullah Öcalan’ın önerisi üzerine, ‘Demokratik İslam Kongresi’ düzenleyen bir federasyondan bahsediyorum. Hal böyle olunca kimse dini siyasete alet etmediğini iddia etmesin derim.

Herhangi bir dini temel alan ya da referans kabul eden siyasal hareketlerin ortaya çıkması doğaldır ve bu dinin siyasete alet edildiği anlamına gelmez. Fakat sosyalist bir hareketin kendi güdümünde dini örgütlenmelere alan açması ya da bunun çabasına düşmesi dini siyasete alet etmektir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?