Çocukluğunuzun Ellerinden Tutup Giydirin

13-07-2015

 

Mübarek Ramazan ayının son haftasına girerken yavaş yavaş başlayan bayram hazırlıkları da cadde ve sokaklarımızı kaldırımlarımızı şenlendirmeye başladı.

Hem iftar öncesi biraz çarşıya karışayım hem çocukluğumu yad edeyim diye dolandığım ve adına aylaklık hakkı dediğim anlarımdan birinde eskimeyen adıyla Midyat Garajını da içine alan Ulu Camii, Elma Sokağı geziniyorum.

Ayakkabıcıların içinden geçerken her bayram arifesi sevgili babamla bayramlık almaya özellikle ayakkabı seçmeye çıktığımız günler burnumun ucunda yeni ayakkabı kokusuyla canlanınca biraz duygulandım doğrusu.

O duygularımın üstüne, elma sokağında taze peynir ve sakatat kokusu binip de başımı döndürecek kadar midemi bulandırınca çok fazla duramamış kaçmıştım.

Takdir edersiniz ki insan aç susuzken koku alma duyuları daha canlanıyor ve en keskin haliyle o kokular insanın midesine kadar uzanıyor.

Ardından Ulu Cami ve Alo Tevşo pazarından aylaklığa devam ettim. Tabla ve tezgâhlarda her ne gördüysem canım çekmişti. Maksadım biraz da şöyle mor mor rengiyle iyi birkaç bağ reyhan almak olsa da maalesef açlık insana her şeyi aldıracak denli baskın geliyor. Çok şükür ki yayayım ve taşıyamayacağım derdiyle almaya yeltenmiyorum her canımın çektiğini.

Pazarda gerek pazarcıların gerekse de müşterilerin hepsinin yüzünde Batman’ın bunaltıcı sıcaklıklarıyla gerginliğe ve bezginliğe dönmüş bir susuzluk hali ne Razamanda ne de oruç da bir dingin huşu bırakıyor.

Acıktıkça geriliyor susadıkça sinirleniyor herkes. Tahammül azaldıkça azalıyor. Yüksek sese katlanamıyor kimse ve bununla beraber herkes bağırıyor birbirine.

Ale Tevşo pazarının oradan çıktıktan sonra şeker tezgahları yine alıp beni eskilerin bayramlarına götürüyor.

Hani her bayram klişesidir nerde eski bayramlar. Şeker tezgâhlarında her ne kadar eskilerin en kıymetli şekerleri Lord Lami görünse de her şey gibi onun da tadı eskisi gibi değil artık.

Her şeyin kıymetini yitirdiği bir zaman diyecem abartılı olacak. Ama kendi adıma çocukluğumun en güzel keyiflerinin tatlarının lezzetlerinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok artık.

Tezgahlarda sahtesinden lord lamiler olsa da ne tadı var o şekerlerin ne de o şekerleri elinde renk renk poşetlerle toplamaya çıkan çocuklar.

Şimdilerde kimse kimseye güvenmiyor ki çocuk alıp eline poşeti nerdeyse Batman’ın yarısını bayram şekeri toplamaya çıksın. En fazla içinde oturulan sitenin kapıları komşuların kapıları çalınacak iyi bayramlar dilenecek 3 bilemedin 5 şeker toplanıp eve dönülecek. Büyüklerin elleri öpülüp bayramlık harçlıklar toplanacak toplanan harçlıklarla tablet ya da play station alınacak.

Bayramlık elbise desen zaten bir hükmü de değeri de kalmamış. Her hafta çocuklara bayramlıklar alınır olmuş. Bayram gecesi yastık altında saklanan yesyeni bir ayakkabının ne kokusu kalmış rüyalarımıza bulaşan ne de heyecanı.

Hiçbiri değişmedi hiçbiri bitmedi kaybolmadı hiçbiri.

Farkında mısınız bilmiyorum ama yukarıda saydığım ve özlemini çektiğimiz eski bayramlar ve o yokluk kıymeti terk edip çıktığımız eski mahallelerimizde hala yaşanıyor. Biraz olsun o günlere dönmek isteyeniniz varsa dönsün o mahallelerine o yokluk içinde bıraktığı çocukluğunun ellerinden tutup bir yoksul doyursun bir yetim sevindirsin.

İşte o zaman o eski bayramlara ve heyecanına kavuşmak mümkün olsun.  

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?