DÜĞÜN SALONLARINDA KADIN-ERKEK AYIRIMCILIĞI

09-02-2015

Toplumsal yaşamımızın birçok alanında kadın ve erkeğin eşit olmadığını onlarca örnekle sıralayabiliriz.

Bir örnek var ki eşitliğin olmadığını çok net bir şekilde ortaya koyuyor.

Düğün salonlarda yapılan düğünlerin çoğunluğunda yaşam biçimi, gelenekler ve inançlardan kaynaklı olarak kadın ve erkekler ayrı bölümlerde otururlar.

Düğün veya nişanların çok az bir kısmında kadın, erkek ve çocuklar iç içe otururlar.

Bu noktada katı kurallar pek olmamasına rağmen genelde salondaki yerleşik düzenden herkes mutlu gibi görünüyor.

Düğün salonundaki dizilişte insanlar ayrı oturmaya zorlanmıyorsa ve bu tablo her iki tarafın özgür iradesi ile gelişiyorsa bu tabloya kimsenin itirazı olmaz.

Bu tür durumlarda zorlama olmadığında ve herkes dilediği yerde oturma özgürlüğünü elde ettiğinde bu durum, kadınlar için pozitif bir ayırımcılığa dönüşebilir.

Nitekim bazı illerde toplu taşıma araçlarında da kadın ve erkekler için ayrı bölümler bulunur.

Yaşamın farklı alanlarda doğrudan kadınlardan gelen bu tür talepler olabiliyor.

Örneğin Türkiye’de en çok denize girilen plajlardan olan Antalya’nın Konyaltı plaj bölgesinde geçen yaz ayında kadınlara özel bir bölüm ayrıldı.

Plajın geriye kalan bölümlerine de kadınlar girebiliyor ancak erkekler kadınlara ve çocuklara ayrılan bölüme giremiyorlar.

Bu uygulama kimi feminist guruplar tarafından tepki ile karşılansa da genelde kadınlar bu uygulamadan memnun.

Çünkü plajlardaki erkek egemenliği onların özgürce çocukları ile denize girip güneşlenmelerini engelleyecek düzeye gelmişti.

İnançlardan kaynaklı değer yargıları, erkeklerin tacize varan bakışları ile fiziki hal ve hareketleri birçok ortak kullanım alanında kadınları huzursuz ediyor.

Ayrı plajın oluşturulmasından sonra birçok turist kadının da bu plajı tercih etmesi, bu uygulamanın bir ayırımcılıktan ziyade kadın özgürlüğü açısından bir kazanım olduğunu göstermektedir.

Bu tür uygulamalar kadın hak ve özgürlükleri açısından elbette önemlidir buna diyecek yok.

Her şeyden önce kabul etmemiz gerekir ki, ortada bir zihniyet sorunu var.

Bunu değiştirebilmek için de uğraş verilmelidir.

Örneğin düğün salonlarında klasikleşen yerleşik düzen içerisinde bir uygulama var ki bu kadının toplam nazarındaki yerini ve bakışını net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu uygulamanın ne olduğuna gelince...

Düğünlerde adettendir.

Düğün sahipleri bütçelerine göre çeşitli ikramlarda bulunurlar.

Bunun bir standardı olmamakla birlikte mutlaka her düğünde konuklara yemek, tatlı, çerez ve içecek gibi çeşitli ikramlar yapılır.

İkram dağılımı genelde düğünün başlangıcında veya ortalarında yapılır. Ancak ikramlar, kadın ve çocukların bakışları altında önce erkeklere yapılır.

Salondaki erkeklere ikramlar dağıtıldıktan sonra bu kez kadınlara ve çocukların bulunduğu tarafa geçilir.

İkram edilecek yiyecek ve içeceklerden geriye ne kalmışsa dağıtımda o kadarla sınırlı kalınır.

Birçok düğünde ikram edilecek malzeme tükendiğinde kadınlar bu uygulamadan yararlanamazlar. 

Toplumda kadın-erkek eşitliği arasında bu kadar çok ayırımcılık dururken, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri tüm hızıyla sürerken “yemek ve içecek önceliğinin sözümü olur” demeyin sakın.

Basit olarak görülen bu ve benzeri uygulamalar kadına karşı ev içi ve dışı uygulamalarına da yansımakta ve kısacası ikinci sınıf muamelesinin yolunu açmaktadır.

Yaşamın bu tür gerçeklikleri ile yüzleşmeden, en basiti düğün salonlarındaki uygulamaların örnekleri toplumsal yaşamdan kaldırılmadan arzulanan eşitlik sağlanamaz.

Bir eşitlikten söz edilecekse ev içi ve ev dışı gündelik yaşamdaki en küçük sorundan başlanarak ayırımcılığa neden olan bütün yanlışların üzerine gitmek gerekir.

Başta düğün salonundaki ikramların öncelik sırasını değiştirmek gerekir, ikramlar önce kadınlara sonra erkeklere dağıtılmalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?