HASANKEYF KURTULACAK MI?

14-08-2014

Ilısu barajı suları altında kalma tehdidi ile karşı karşıya olan Hasankeyf’in kurtarılması için son 3 ay içerisinde önemli iki gelişme yaşandı.

İlki, Anayasa Mahkemesi’nin Tarihi Antik Kent Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı için Anayasa Mahkemesi’nin ÇED raporu olmadan ‘baraj yapılamaz’ kararının ardından baraj inşaatının durdurulması ile ilgili kararı.

İkinci gelişme ise Resmi Gazetede 12 gün önce yayınlanan “Doğal Sit Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri Projelerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik İlke Kararı” oldu.

Bu iki karara göre yapımı hızla devam eden Ilısu barajının derhal durdurulması gerekiyor.

Bu gelişmelerden sonrada medyada “Doğal sit alanlarında HES izni yok”  ve “Ilısu barajı yapımı hukuksuz bir şekilde devam ediyor” başlıklı haberlere yer verildi.

Anayasa Mahkemesinin Ilısu barajı ile ilgili karara uyulması halinde Ilısu barajının ÇED izni alması gerekiyor.

Yasalara göre ise bir projeye başlamadan önce ÇED sürecinin tamamlanması gerekiyor.

Ilısu barajı ise neredeyse gövde kısmı bitecek düzeye gelmiş bulunmaktadır.

Bu durumda yapımına hukuksuz bir şekilde başlanan Ilısu barajı için ÇED izni, yasal açıdan mümkün görünmüyor.

Sadece yasal boyutu ile değil Ilısu baraj projesi çevre, doğa ve kültürel miras noktasında da bir yıkım projesi olduğundan dolayı ÇED izni alması mümkün değildir.

Ama ne acıdır ki DSİ ve yüklenici firmalar ne Anayasa Mahkemesini, ne anayasayı, ne de uluslararası sözleşmeleri tanıyorlar.

Resmi Gazetede yayınlanan Hasankeyf’i de yakından ilgilendiren Doğal Sit Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri Projelerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik İlke Kararına gelecek olursak;

Bu karara bakıldığından her ne kadar doğal sit alanları ve endemik bitki ve canlı türlerini korumaya yönelik bir kararmış gibi görünüyorsa da niyet olarak hiç de öyle değildir. 

Bir yerde de HES’lerin yapılmasına olanak tanıyor.

Mevcut sit alanlarını yeniden derecelendirmenin önünü açan yeni yasa ile 1. derecede sit alanı olan Hasankeyf kültürel mirası değerinin, derecesini düşürme gibi bir tuzağı barındırıyor içinde.

Doğa Derneği, Doğal Sit Alanlarında HES’lerin Önünü Açan Bu İlke Kararına Neden Karşı olduğunun gerekçesini şöyle açıklıyor;

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Doğal Sit Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri Projelerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik İlke Kararı Anadolu doğasını yok oluşa götüren mevzuat değişikliklerinin son halkasıdır.

4 Nisan 2014 tarihinde Sulak Alanlar Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle sulak alanlar önemlerine göre kategorileştirmiştir. Bu ilke kararında da aynı yaklaşımın sergilendiğini ve doğal sit alanlarının belirli istisnai kriterlere göre ayrıştırıldığını görüyoruz.

Türkiye’nin doğa koruma mevzuatını ortadan kaldırmaya yönelik olarak benimsenen bu yöntem, korunan alanların yıllardır devam eden koruma statülerini fiilen sıfırlamaktadır.

Bu karar, bugüne kadar HES’lere karşı verilen birçok hukuki mücadelenin altlığını yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu karar ile Alakır, Fırtına, Fındıklı, Papart gibi birçok vadide HES’lerin önü tamamen açılacaktır.

İlke kararında belirtilen istisnai kriterleri taşımayan doğal sit alanları bu ilke kararı ile doğrudan HES’lere açılacaktır.

Doğal sit alanlarının ilke kararında belirtilen istisnai kriterlere sahip olup olmadığı ise, yine ilgili bakanlıkların ve HES şirketlerinin belirleyeceği uzmanlarca değerlendirilecektir. İşverenleri HES yatırımcıları ve ulusal enerji politikasını HES’lere indirgemiş bakanlıklar olan uzmanların hazırladığı birçok raporun bilimsellik ve hakikatlerden uzak olduğunu şimdiye kadar sayısız örnekte gördük.  Bu ilke kararı kapsamında hazırlanacak raporların ve şaibeli değerlendirme süreçlerinin yine doğanın yok oluşuna hizmet edeceği açıktır. 

Bu ilke kararı, doğal sit alanının ekolojik bütünlüğü için yaşamsal öneme sahip olmasına rağmen nehirlerin sit alanı sınırları içerisinde yer almayan havzanın yüksek kotlarında HES yapımına izin vermektedir. Bu, doğal sit alanının yaşam verdiği tüm canlılar ile birlikte yok olmasına neden olacaktır.

Bu ilke kararı tepeden inme olup, doğal sit alanı ve çevresinde yaşayan halkların kendi yaşamlarına ve geleceklerine dair hayati öneme sahip kararların verilme sürecine katılım hakkını göz ardı etmektedir”

Evet; Doğa Derneğinin tespitleri yasanın içerisinde nasıl bir tehlike barındırdığını bize açıkça göstermektedir.

Bu iki önemli karar, umarız ki ölüm kalım savaşı veren “Hasankeyf” in yok olmasını değil yaşatılmasını sağlar.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?