O DA BENİ ANLAMAMIŞ MEĞER!

29-01-2019

İnsan hakları ve çevre mücadelesi veren aktivistler olarak en büyük derdimiz anlaşılamamak.

Her bir aktivist aslında bir nevi muhaliftir de.

Sadece iktidara, bir görüşe değil yanlış kimden gelirse gelsin haksızlığa, zulme karşı tavır alır, en önemlisi de direniş gösterir. 

Böyle olunca da toplumda pek anlaşılmıyor ve sevilmiyoruz.

Buna alıştık artık.

Alışmasak zaten çoktan ideallerimizden, çevre ve insan hakları mücadelesinden vazgeçmiştik.

Israrla, inatla 30 yıldır ideallerimin peşinde koşuyorum.

Bu uğurda gönüllü olarak büyük riskler alıp, fedakârlıklarda bulundum.

Bu süreçte ailem, desteğini ve güvenini hiç eksik etmedi.

Bu destek sayesinde bu günlere tavizsiz gelebildim diyebilirim.

Geçtiğimiz haftalarda bir çevre etkinliği için yine birçok sivil toplum örgütü ve çevreci arkadaşlarla bir araya gelerek örnek sayılacak bir etkinlik gerçekleştirdik.

Şehrin lokantalarında, marketlerinde çöpe atılacak ekmek ve sebzeleri  arkadaşlarla toplayarak zor durumdaki canlılar için Raman Dağı Eteklerine ve Kıre Dağına bıraktık.

Raman Dağından dönerken üç beş kilo bakır teli çıkarıp kazanç elde etmek için kuytu köşelerde eski araç lastiklerini yakanların çıkardıkları yangınla karşılaştık.

Çevreye daha çok zarar vermemek için hemen araçtan inip yangına toprak, taş ve çamurla müdahale ederek söndürdüm.

Tabi bu arada üstüm, ellerim çamur içinde kaldı.

Mecbur o şekilde arabaya binip şehre döndüm.

Tabi bu arada araba da ister istemez ellerim ve ayakkabımdaki çamurdan nasibini aldı.

Ha, bir de kuşlara yem getirirken ekmek ve sebzelerden ve doğa kirlenmesin diye boşalan poşet ve kartonları da arabanın arkasına attım.

Ertesi gün 27 yıllık hayat arkadaşım eşim ve çocuklarımız, arabayla bir yere gideceklerdi, anahtarları kendilerine verdim.

Arabaya tam binecekleri zaman bağaj’a bir çanta bırakmak istemişler bağajda, dönüşüme gidecek atık poşet ve kartonları görmüşler.

Arabanın kapısını açınca  ayak paspasları, kısmen kapı içleri ve vites koluna kadar araca  çamur bulaştığını görünce hışımla telefonla beni aradı ve  “arabanın bu kirli hali nedir?” diye tepkisini dile getirdi.

Uzun süredir hayat arkadaşımı bu kadar sinirli görmemiştim.

Aradan bir gün geçtikten sonra yine aynı sorunu gündeme getirerek tepkisini bir kez daha dile getirdi.

Her ne kadar aracın kirlenme sebebinin doğa ve hayvanları koruma gibi hayırlı bir çalışma sonucu olduğunu anlatmaya çalıştıysam da kızgınlığı ve tepkisi geçmedi.

Beni tanlayanlar çok iyi bilirler ki açık sözlülüğümden dolayı bu güne kadar kim övgüyü ya da eleştiriyi hak etmişse hakkını teslim etmişimdir.

Hele hele eleştirmeyi hak etmişse  o kişi en yakınım da olsa acımasızca bir şekilde eleştirmişimdir.

Bu yaşıma kadar hesapsız, karşılıksız ve gönüllü olarak her canlının yaşam hakkına korumak için hep çalıştım çabaladım.

Bu uğurdaki emeklerimin karşılığında duyduğum vicdan rahatlığı,  sevinç, haz ve mutluluk benim en büyük servetim olmuştur.

Bu değerli kazanımlarımın en çok farkında olan da eşim Aslı’nın olduğunu sanmıştım ta ki arabanın kirlenmesi meselesine kadar.

Meğerse yanılmışım.

O da yeteri kadar amacımı kavrayamamış.

Beni tam olarak anlasa bırakın arabanın kirlenmesini, “doğa ve canlıların yaşam hakkını koruma mücadelesi için varsın arabamız da feda olsun” derdi.

Eee… en yakınımdaki kişi niyetimi okumamış ve derdimi anlamamışsa şayet, beni yeteri kadar tanımayanlar benim için ne düşünüyorlar kim bilir.

Birileri çıkıp bütün bu uğraş ve mücadelemden dolayı bana “Deli “ deseler bile bu saatten sonra şaşırmam artık.

Not: Aslı hanımın cevap hakkı varsa şayet ve bana yollarsa virgülüne noktasına dokunmadan basın ahlak ve ilkelerine saygılı biri olarak aynı bu köşede yayınlayacağımı şimdiden bildiririm.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?