SİYASİ CİNAYETLER

12-10-2016

Darbeciler 15 Temmuz’daki kalkışma ile büyük bir kaos ve iç savaşı planlıyordu.

Her ne kadar bu plan tutmadıysa da hem iç hem de dış gelişmeler nedeniyle Türkiye, çok kritik ve zorlu bir süreçten geçiyor.    

Özelikle Suriye ve Iraktaki iç savaş ve Türkiye’nin de bu meselelerin içerisine gereğinden fazla müdahil olması, diğer bir taraftan da içerde yaşanan çatışmalar, ciddi anlamda bir gerilime neden oluyor.

Bu kritik süreç, toplumda tedirginlik ve gerginliğe yol açıyor.

Böylesi bir ortamda bölgede ardı ardına işlenen siyasi cinayetler nedeniyle kaygı ve endişeler daha da artmış oldu. 

9 Ekim 2016 günü Van Özalp İlçesi AK Parti İlçe Başkan Yardımcısı Aydın Muştu’nun evinde, 10 Ekim 2016 günü Diyarbakır Dicle İlçesi Ak Parti İlçe Başkanı Deryan Akter’in işyerinde saldırıya uğraması, HDP dâhil tüm siyasi partiler, insan hakları kurumları ve Baro’lardan kısacası her kesimden tepki gördü.

Her ne kadar adli makamlarca cinayetlerin faillerinin kimlikleri tam olarak belirlenmemişse de bu cinayetlerin PKK mensupları tarafından işlendiği yönünde ciddi iddialar var.

Siyasi kimliği olan kişilere yapılan saldırılar öncelikle yaşam hakkına bir saldırı olmanın yanı sıra siyasi ve demokratik mücadeleye de yapılan bir saldırıdır.

Her ne sebeple olursa olsun siyasetçilere yönelik yapılmış olan bu tür saldırılar doğru değildir 

Siyasi cinayetlerin başlaması, toplumda bir ayrışmanın yanı sıra yeniden faili meçhul cinayetler ve karanlık güçlerin devreye girmesi için ortam yaratacaktır.

Batman, geçmişte bu tür hadiselerden dolayı büyük bedeller verdi.

O dönemde yaşanan büyük acılar yüzünden kapanmayacak yaralar açıldı.

Hala o dönemden kalma ayrışım, kırgınlık ve husumetler var toplumda.

Tabi toplumun ayrışması, bölünmesi, kamplaşması birilerinin işine geliyor. 

Bu nedenle sadece siyasi cinayetler değil, bölgede legal ve demokratik her türlü siyaset ve mücadelenin önünü kesmek de bir o kadar tehlikeli ve yanlıştır.

Demokratik mücadele alanının daraltılması, elbette şiddeti ve baskıyı meşrulaştırmaz.

Antidemokratik olarak kabul edilen her türlü mücadele, elbette bir haktır.

Bunun tek kabul edilebilir yöntemi ise şiddete başvurmadan demokratik zeminde mücadeledir.

Çünkü meselelere siyasal kanallar dışında çözüm aramak, daha büyük çözümsüzlüklere neden olacaktır. 

Özelikle 90’lı yıllardaki tecrübelerimizden biz bunu öğrendik.

Bu nedenle siyasi cinayetler ve demokratik siyasetin önünü tıkamak hiç kimseye hiçbir yarar sağlamayacaktır.

Bunun için bir an önce ülke içindeki bütün meselelerimizin çözümü için şiddet yöntemlerinin devreden çıkarıldığı,

Her kesimce sivil ve demokratik mücadelenin esas alındığı,

Siyasi kanallarla hak arayışının özgürce yapıldığı, 

Diyalog ve müzakerenin esas alındığı, çözüm yöntemlerine başvurulmalıdır.

Bu yöntemler dışında her kim hak arayışına girerse kaybetmeye mahkûmdur.

Bu kritik süreçte özellikle mecliste grubu bulunan siyasi partilere çok iş düşmektedir.

Demokratik parlamenter rejim ve hukuk devletini şimdi çok daha fazla sahiplenmek ve bunun mücadelesini vermek zorundadırlar.

Her türlü siyasi kıyımların önüne geçmelidir.

Özelikle kıyıma uğrayan kim olursa siyasi kimliğine bakılmadan sahip çıkılması gerekir.

Toplum olarak düşüncesi ve inancı ne olursa olsun insanların yaşam hakkına, örgütlenme ve siyasi düşünce özgürlüğüne sahip çıkmamız, bu hakları yok sayanlara karşı da tepkimizi ortaya koymamız gerekmektedir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?