TRENDEKİ KIZ

17-01-2017

“Yalan söylemek bir seyahate çıkmak gibi.”

Ve bir gün o seyahatlerinizden birinde bir kazaya uğrar ya da yolunu kaybedersiniz. O kazada ölmemiş ve yaralanıp birileri tarafından kurtarılmayı bekliyor olabilirsiniz.

Ya da dönmek isteyip de yolu bulamadığınızda yol sorduğunuz kişinin ya da ölmek üzere olduğunuz kazadan sizi kurtarmaya çalışanın da sizin gibi benzer seyahatlerin ya da yalanların insanı olduğunu düşünün.

“Bir öğretmen bir keresinde bana, yeniden keşfin metresi olduğumu söylemişti” Diyor hasta psikiyatristine.

Psikiyatrist değil belki ama bir gün yakınınızda duranlardan birinin durup size bunu söylediğini düşünün.

Bunu ilk etapta anlamıyor olabilirsiniz.

Ama anlamaya başladığınızda belki de neden o keşfin kendisi olmadığınıza itiraz ediyorken keşfin kendisine dönmüş bir diğer metres ise keşfin kendisi olmak istediğinden sıkılmış ve yerinizde olmanın arzusunu taşıyor olacaktır.

Kendinizi başkasının hikâyesinde en olmadık şekilde başrolde bulduğunuz oldu mu hiç? Ya da her gün sabah akşam işe gidip gelirken bindiğiniz aracın camından izlediğiniz uzaktaki evin balkonundan içeri girip o evin içerisindekileri bir film yönetmeni edasıyla yönetmeye çalıştığınız?

Kaybettiğiniz her ne var ise hepsini, uzaktan izlediğiniz o evin içerisinde yaşayanlara giydirip yaşattığınız oldu mu?

Bir türlü kurmayı ve sürdürmeyi beceremediğiniz mutlu bir aile ve hayalini kurduğunuz aşkın şekil bulmuş halini uzaktan izlemenin sizi mutlu mu yoksa mutsuz mu edeceğini düşünün.

16. Yüzyıl deneme yazarlarından Michel de Montaigne, “Eğer mutlu olmak istiyorsanız, bu kolay. Başkaları kadar mutlu olmak istiyorsanız, bu imkansız. Çünkü biz, başkalarını olduklarından daha mutlu zannederiz.” der.

Etrafınıza bakın herkes birbiriyle yarışıyor.

Herkes birbiriyle yarışmakla da yetinmiyor, eşini çocuklarını sevdiklerini ve hatta nefret ettiklerini bile bile birbiriyle yarıştırıyor.

Mutlu olmak evet çok kolay ama bir başkası neden daha zengin, neden daha akıllı, daha güçlü, daha zeki, daha akıllı ve neden daha mutlu başkası.

Siz kendi başkanızı kıskanıp, kendi başkanızla yarışıp ona imrenirken, sizde diğerlerinin başkasısınız farkında değil misiniz?

Kendinizi ve kendinizle birlikte etrafınızdakileri kandırmaktan vazgeçin.

Önünüze konulan yarısı dolu ya da boş bardağın felsefenin değil sizin susuzluğunuzu giderecek bir su olduğunu ne zaman görecek ve ne zaman içeceksiniz o suyu?

Sanmayın ki 4 yanlış bir doğruyu götürüyor bazen bir yanlış binlerce doğruyu silip yok ediyor.

Kaybettiğiniz her ne varsa hep başkasında, peki ya bulduklarınız da bir başkasının kayıpları değil mi? Saçma sapan kıyaslamalardan ve yarışmalardan ve hayatın “daha” lıklarından geçin artık.

Tate Taylor’un yönetmenliğini yaptığı ve Emily Blunt’un başrolünü oynadığı 2016 yapımı Trendeki Kız filmini izleyin. Mutlaka izleyin.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?