UMUTLARIMI YEDİRTEMEZSİNİZ!

11-08-2018

Güneşin erken doğduğu istikamette yaşıyoruz.

Herkesten daha erken uyanıyoruz.

Herkesten daha çabuk aydınlıkla buluşuyoruz.

Bu yüzden her Doğulu, güneşin erken doğmasının verdiği sorumluluk ile yaşamak zorunda kalıyor.

Güneşin ışınları ile erken uyananların yaptığı uğraşa göre sorumlulukları da değişiyor tabi.

Mesela biz, eli kalem tutan yazı emekçilerinin sorumlukları daha çoktur ve daha ağırdır.

Doğruları ve yanlışları yüksek bir sesle dillendirme gibi bir sorumluluğumuz vardır.

Her şeyi yalın bir şekilde dillendirip, kendi sorumluluğumuzu tam olarak yerine getirebiliyor muyuz peki?

Bir de şöyle sorayım;

Kamuoyu, kurumlar, her gerçeği dillendirmemizi ve gündemleştirmemizi isterler mi?

Bence iki sorunun de cevabı hayırdır.

Doğruya doğru, yanlışa yanlış dediğin anda birilerinin ya keyfini kaçırırsın ya da çıkarına dokunursun.

Bu durumda başın beladadır demektir.

Yazdıklarınla kimiler rahatsız oluyorsa hemen ya yakana yapışıyor ya da seni oraya buraya yaftalıyor.

Hakikati yazmadığın zaman da seni korkaklık ve döneklik ile suçluyorlar.

Yani ne yapsan yaranamıyorsun kimseye.

Tabi benim gibi bu işi vicdanı ile yapıp bu işten maddi olarak bir kazancı ve beklentisi olmayanlar, kimin ne dediğine ve ne düşündüğüne pek bakmıyorlar.

Duydukları, bildikleri, gördükleri gerçekleri yazıyorlar.

Her tehdide, tehlikeye rağmen risk alıp yazıyorlar.

Bize değer verenler, en sevdiklerimiz bile birilerini huzursuz eden yazılarımızı okuduktan sonra arayıp, birçok kez “keşke yazmasan” diyebiliyor.

Aklımıza gelmeyen riskleri, korkuları, toplumun anlamsız ve gereksiz hassasiyetlerini hatırlatıyorlar bize sürekli.

Kendinize dikkat edin, koruyun, ucuz kahramanlığa gerek yok, her doğru her zaman her yerde söylenmez” diyorlar. 

Ben bu tepkilerin, uyarıların hiç birini anlamıyorum.

Çünkü doğruya doğru, yanlışa yanlış diyemeyeceksek niye yazıyorum ki?

Hem korkulara yenilirsem bu kez vicdanımı, insanlığımı da tüketmiş olmayacak mıyım?

Benim bu hayattan öğrendiğim;

“Korkulara yenilmek, ölüm sessizliğini kabullenmektir”

Korkun, çekinin” demek, resmen “kör olarak dünyaya bakın” demektir.

Bu mudur benim gibilerine gösterilecek yol ve söylenecek söz?

Bu mudur vicdan sahibi birine layık görülen duruş ve yaşam biçimi?

Duyduklarımı duymazlıktan, gördüklerimi de görmezlikten gelip, tepkisiz kalmayı asla kabul edemem.

Öyle duyarsız, tepkisiz, ilgisiz, mal gibi yaşamak, benim için her gün umutlarımı yiyip tüketmektir.

Ben, öyle çabuk pes edenlerden biri değilim.

Çünkü inançlıyım ve güzel yarınlara dair umutlarımı her zaman diri tuttum.

Bu yüzden ben, umutlarımı yiyenlerden olmak istemiyorum ve olmadım da.

Kim yiyorsa yesin. O tür kişilerle hiçbir zaman işim olmadı, olamaz da.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?