ÜŞÜYORUM

05-03-2017

Bu yıl her seneden kat-kat daha fazla üşüdüm 

Yağmur yağdı üşüdüm.

Rüzgâr esti üşüdüm.

Kar yağdı üşüdüm.

Güneşli günlerde de bir türlü ısınamadım.

Hep üşüdüm.

Her mekânda her ortamda üşüdüm, üşüdüm hep.

Mereto dağının en yüksek noktasına kar’ın içindeymiş gibi his ettim kendimi.

Bazen de Deli Dicle nehrinin henüz Ilısu barajı ile dizginlenmemiş sularının içinde his ettiğim oluyor kendimi.

Bu uzun süreli garip üşüme en sonunda yatağa düşürecek boyuta ulaştı.

Birkaç gündür hem üşüyor hem de bazen 40 dereceyi bulan bir ateş sarmalıyor her yanımı.

Bir üşüyor bir ateşleniyor her tüm bedenim

Üşüme ve ateşleme girdabında çırpınıyorum adeta.

Bu nedenle de tarifi zor ağrılar çekiyorum. .

Sanki bedenim paramparça olmuş.

Toparlanmaya, kendime gelmeye çalışıyorum.

Ama bunu sağlayacak bir umut bir ışık bulamıyorum kendimde.

Üşüdükçe, ateşim yükseldikçe yaşama dair var olan her şeyi de yitiriyorum.

Bu halimi memleketin haline benzetiyorum.

Düşünemiyorum, ellerim bacaklarım tutmuyor adeta.

Bu üşümeleri kışa bağlıyor ve kış elbet biter diye umutlanıyordum.

“Bahar yenilenmenin yeniden doğmanın, umudun mevsimdir, kış bitse, bahar gelse bu soğuklarda gider artık” üşümem diye umutlanıyordum.

Boşuna umutlanmışım meğer baharda geldi ama ben hala üşüyorum.

Zamanından tez gelen baharda da ısınmadım hala.

Üşüyüp, üşeniyorum hep.

Üstüne üstelik hastalanıp ateşler içinde yatıyorum bu ara

Sanki dünya taşıyorum kafamın üzerinden.

Diğer bir taraftan da gazetedeki bu köşede yayınlanacak göndermem gereken yazının telaşını yaşıyorum.

Ne yazacağımı, hangi güçle yazacağımı da bilemiyorum.

Ama yazmam gerekir, yazmalıyım, bahara olan umudumu inancımı tazeleyip kendimi toparlamaya çalışıyorum.

Bu tarumar olmuş halimle yazı yazacak durumda değilim oysa.

Annemin koyunyününden özenle hazırladığı ağır mı? Ağır yorganın altında zar zor gözümü açıyorum önce.

His etmediğim ayaklarımı kollarıma bakıyorum.

Toparlanıp zar zor ayağa kalkabiliyorum sona.

Bir süre cezaevinde Müebbet hapis cezası almış bir mahkûmun umutsuz ruh haliyle ağır aksak voltalıyorum evin içinde.

Koltuğu kırılmış bilgisayar masasına oturup bilgisayarın karşısına geçecek gücü bulamıyorum kendimde.

Fırıncı çırağının sipariş üzerine bir koşuda getirdiği ekmeğe sarılı üçüncü hamur kâğıttan bir parça koparıp başlıyorum yazımı yazmaya.

Evin tüm odalarında voltalarken bu okuduğunuz yazıyı bitirmeye çalışıyorum.

Kâğıdı küçük parçalara ayırıp her biten kâğıda numara verip televizyon sehpasının üstüne bırakıyorum.

Uzun kağıda yazsam bedenimdeki ateşle kağıdın en narin yanı tutuşur yazdıklarım boşa gider diye kendimce önlem alıyorum.

Belki de hayatımın bu en zorlandığım yazınsı yazarken kalem iki kez parmaklarımın arasında kayıyor.

Yerden alıp tekrardan yazıma devam ediyorum.

Bu kadarlık yazı bana gazetede ayıran sütunları doldurur kanaatine varınca da tekrar annemin özenle hazırlanan yorganın altına giriyorum.

Annem kokan yorganın kokusunu derin nefesle içime çekiyorum.

Bu biraz iyi geliyor bana,  bir tarafta üşüyen bir tarafta da ateşler içindeki bedenimi az da olsa biraz rahatlatıyor.

O yüzden bir Annemin koyunyünündeki yorganını bir daha bir daha koklusunu içime çekiyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?