YALANLARIN BEDELİ NEDİR?

11-06-2019

Bir yalanı kırk doğruya saklarlar. Siyaseti, devlet yönetimini, politikacıyı en iyi ifade eden atasözlerinden biri.

Yalanla ilgili atasözü diye küçük bir tarama yapsanız onlarca hatta yüzlercesini bulursunuz. Her dilde her toplum ve kültüründe birbirinin benzeri yüzlerce söz vardır atalardan devralınan.

Bu insan olarak ne çok yalancı olduğumuzun kanıtıdır belki.

Benim yaş grubum ve üstü hatırlar 26 Nisan 1986 tarihinde, Ukrayna’nın Pripyat Şehrinin 14.5 km kuzeybatısında bulunan Çernobil şehrindeki Çernobil Nükleer Santrali'nde nükleer bir kaza yaşandı.

Kazanın ortaya çıkardığı sonuçlar sadece o şehir ve hatta dönemin Sovyetler Birliği ile sınırlı kalmayıp neredeyse dünyanın yarısını etkisi altına aldı.

Hatta o dönem bilenler bilir Türk siyasal tarihine geçecek bir olay yaşandı.

ANAP’ın kurucularından eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, Çernobil felaketi sonrası çaylarda radyasyon olduğu iddialarını yalanlamak için “Dinine, imanına inanan radyasyon var, demez” diyerek çay bardağını kafasına dikip kameraların önünde çay içmişti.

Daha da komiği bu açıklamadan 6 ay sonra Aral, çayda radyasyonun varlığını kabul etmek durumunda kalsa da radyasyonun zararsız olduğu iddiasıyla yine gündemdeydi.

Sadece o olsa iyi, radyoaktif çay daha lezzetlidir diyen dönemin Başbakanı Turgut Özal ve “Azıcık radyasyon kemiklere yararlıdır” diyen Cumhurbaşkanı Kenan Evren de Aral’dan geri durmadı.

Aral’ın bu hareketinin dünya genelinde politik bir taktiğe dönüştüğünü söyleyenler oldu.

Öyle ki Japonya’daki tusunami sonrası Tokyo Valisi ShintaroIshihara, “tehlike yok” mesajı vermek için gazetecilerin önünde şebeke suyu içmişti.

Oysaki Çernobil felaketinin yaydığı radyasyon neredeyse dünyanın yarısını etkilemiş gıdalarımıza ve sularımıza karışmıştı.

26 Nisan 1986'da yaşanan patlama, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarını tam 200 kat aşan bir etki yaratmıştı.

İlk anda patlamanın etkisiyle ki bu Sovyetler Birliği resmi yetkililerine göre, santralde görevli 31 kişi öldü ancak daha sonra Türkiye'nin de dahil olduğu yakın coğrafya on yıllar boyu sürecek ölümcül bir felaketin pençesine düşmüştü.

Kazadan 25 yıl sonra 2011'de yapılan bir araştırmada bile incelenen sütlerin yüzde 93'ünde kabul edilebilir düzeyin çok üzerinde uzun ömürlü izotop sezyum–137 belirlendi.

Ukrayna, Rusya ve Belarus'ta 2004'e kadar 18 yaş altı 4 bin çocukta tiroit kanseri vakası görüldü.

Resmi raporlara göre 9 bin, bağımsız bilim insanlarına göre ise 30 bin ile 60 bin arasında insan Çernobil'in neden olduğu ölümcül kanser türlerine yakalandı.

Rusya’da bağımsız araştırma yapan üç bilim insanına göre ise Asya’dan Avrupa’ya kadar etkileri yayılan bu kazanın sebebiyet verdiği ölüm sayısı 2011’e kadar 900 bine ulaştı.

Çernobil şu sıralar 5 bölümlük mini bir dizi ile yine dünya gündemine girdi.

İnsan geçmişinden anılar taşıyan yakın tarihe ve bu tarihe dönük sanat çalışmalarına nedense daha bir meraklı oluyor.

Ben de merak edip diziyi izleyince insan olarak nasıl korkunç bir tür olduğumuzun bir daha bilincine vardım.

2019 yapımı Chernobyl dizisini izlemenizi tavsiye ederim.

Saçma sapan Türk dizilerini izlemektense bu diziyi izlemeniz, bir devlet ve yönetiminin ve onu temsil eden politikacıların korkunç yalanlarla ne denli korkunç sonuçlara yol açabileceklerini görmeniz açısından ve bugünün de siyaset dümenini anlamanız açısından önemli.

Beş bölümlük mini dizinin de yakından işlediği ve canı pahasına Çernobil’de incelemelerde bulunan ve KGB’nin tehditlerine dönük cesur duruşuyla Valery Lagasov’un dizinin finalinde söylediği şu sözler:

Gerçek gücendirdiğinde, var olduğunu unutana kadar sürekli yalan söylüyoruz.

Ama o hala orada. Söylediğimiz her yalanla gerçeğe borçlanırız.

Eninde sonunda o borç ödenir.

Bilim adamı olmak naif olmaktır.

Gerçeği aramaya o kadar odaklandık ki gerçekte ne kadar az kişinin onu bulmamızı istediğini görmedik.

Fakat görsek de görmesek de tercih etsek de etmesek de gerçek hep orada.

Gerçek, ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi umursamaz.

Hükümetlerimizi umursamaz ideolojilerimizi, inançlarımızı. Her zaman pusuda bekler.

Bir zamanlar, gerçeğin bedelinden korkuyordum şimdi sadece şunu soruyorum: yalanların bedeli nedir?

Bugün de yaşadığımız yalanlara bedeller ödemeye devam ediyoruz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?