YENİ GÜVENLİK PAKETİ

24-02-2015

Kamuoyunda İç Güvenlik Paketi olarak bilinen 1/995 esas numaralı kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlandığı günden beri mecliste gerilim devam ediyor.

Muhalefet ile iktidar partisi arasında kavgalar yaşandı, yaralananlar oldu.

Ve hala paket TBMM’de görüşülmektedir.

Paket iktidar partisi AK Partinin. İç Güvenlik Paketinin bu haliyle yasalaşması halinde polis ne gibi haklara sahip olabilecek vatandaşı ne gibi tehlikeler bekliyor biraz ona bakmak lazım.

Güvenlik Paketi ile öncelikle polise anayasa sınırlarını bile aşabilecek düzeyde arama yetkisi veriliyor.    

İfade alma yasalara göre yargı yetkisinde iken yapılacak olan düzenlemeyle yargısal yetki kolluğa devredilmiş olmaktadır.

Diğer ciddi ve riskli bir değişiklik de polise kişilerin işyerine ve evine, yani özel alanına girme yetkisi verilmektedir.

Polisin silah kullanma yetkisi de daha da genişletilirken sapan, demir bilye, molotof kokteyli, havai fişek gibi yanıcı maddeler dahi silah kapsamına konularak bunlara karşı polise silah kullanma yetkisi getiriliyor.

Yapılan değişikliklerle polis ve jandarmaya hakim kararı olmaksızın, Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire Başkanının emriyle 48 saate kadar dinleme olanağı verilmektedir. 

Barışçıl toplantı ve gösteri hakkına dair AİHM'in Türkiye aleyhine vermiş olduğu 40'tan fazla ihlal kararı bulunmasına rağmen yeni düzenleme ile kişi ve grupların barışçıl gösteri hakkını engelleyen, barışçıl göstericiler hakkında polise direnme ve benzer suçlardan dolayı yaygın olarak dava açılmasına yol açan, barışçıl olmayan gösterilerdeki barışçıl göstericilere yönelik şiddet kullanılması ve dava açılmasına, gösterilerde aşırı güç kullanan polislerin cezasız kalmasına yol açacak yasal değişiklikleri gerçekleştirmesi isteniyor.

AİHM'in önerdiklerinin tam tersi bir yasa taslağı oluşturarak toplantı ve gösteri hakkını kullanılamaz hale getirecek ağır cezalar ve keyfi engellemeler yasal hale getirilmek isteniyor.

Buna göre getirilen değişiklikle, bilye ve sapan ateşli silah kategorisine sokularak cezaları ağırlaştırılmakta ve cezaların alt sınırları 6 aydan 2,5 yıla çıkarılarak erteleme sınırın üzerine çıkarılmaktadırlar.

Terörle Mücadele Kanunu 7. Maddesi'nde düzenlenen “toplantı ve gösterilerde yüzün kısmen ya da tamamen kapatılması” durumunda 1 yıl olan ceza alt sınırı 3 yıla çıkarılıyor.

Ayrıca 2911 sayılı yasanın 39. maddesine getirilen ek maddeyle, toplumsal olaylarda kamu mallarına verilen zararın ilgililere rücu edilmesi düzenlenerek, zamanaşımı süresi iki katına çıkarılıyor.

Barışçıl toplantılarda bile “yüzü kapatmak” ya da “örgüt simgesi” taşıyan kıyafetle katılmak gibi muğlâk, hukuka aykırı gerekçeler oluşturularak toplanma ve gösteri hakkı fiilen kullanılamaz hale getirilmekte, böylece biber gazından korunmak için yüzünü kapatan ya da gaz maskesi takan veya herhangi bir şekilde giysisinde amblem olduğu öne sürülen barışçıl gösterici de terörist olarak yargılanabilecektir.

Bu tasarıyla “önleyici gözaltı” kavramı getirilerek savcının görevi tamamen kolluğa devrediliyor, böylece denetim olanağı ortadan kaldırılıyor. 

Örneğin kadına yönelik şiddeti protesto etmesi muhtemel kadınlar ya da “iş kazalarında ölmek istemiyoruz” deme ihtimali olan işçileri veya doğa katliamına dur deme riski taşıyan köylüleri henüz herhangi bir şey yapmamış dememiş olsalar dahi polis gözaltına alabilecek.

Ayrıca bu gözaltların CMK 91. Maddesi'nde getirilen kayıt altına alma, yakınlarına bildirme, avukattan yararlanma vb. güvencelerden de yoksun tamamen polisin denetimsiz insafına bırakılmış bir gözaltı süreci söz konusu.

Tüm bunları halen savcı kontrolünde ve avukat yardımı alabilme hakkı olan gözaltılar da yaşanan işkence ve kötü muamele pratikleriyle birlikte değerlendirmek gerekir.

Polise tanınan keyfi gözaltlıların işkence ve kötü muameleyi arttırma, gözaltında kayıplara yol açma riski açıktır.

Tasarıdaki değişikliklerden bir tanesi de il idaresi kanunundaki değişikliktir.

Getirilmek istenen değişikliklerin en önemlilerinden bir tanesi de 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11. Maddesine yapılan değişikliktir.

Buna göre bir yargı yetkisi olan ve dolayısıyla savcılara ait olan suç soruşturma yetkisi vali ve kaymakamlara devrediliyor. 

Aynı yasada yapılan bir diğer değişikle vali ve kaymakamlara toplumsal olaylarda tüm kamu kurumlarının (örneğin belediyelerin) araç ve eşyalarına el koyma yetkisi de getiriliyor.

Hükümetin yapmasında ısrarcı olduğu bu değişiklikler ile bireylerin temel hak ve özgürlükleri ve hukukun bağımsızlığından, üstünlüğünden söz etmek pek olanaklı görünmüyor.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?