EMEKLERİNİN TERİ İLE ÖLÜME GİDENLER…

08-07-2015

Hayat; Çetin, zor ve mücadele isteyen bir sürü nefesin birleşiminden meydana gelir. Koskocaman bir dünya, milyarlarca nefes, habersiz acılar, acıların yanı başında sevinçler, ölenlerin hemen ardından umut ile gelenler…

Sınırların ayırdığı büsbüyük bir dünya, farklı diller, apayrı dinler, kendi kültürü ile şekillenen milletler, ay ışığının çocukları ve hep birbirine benzeyen sevinçler…

Düğünlerin yanı başında savaşlar, savaşın zerresinden haberdar olmayan bebeklerin acıları, savaş ile büyüyen çocuklar, bolluğun açlığa mahkûm bir başka taraflarının duyarsızlığı, bir yerde yığınla çöpler, bir yerde ise çöplerde umut, aş, gelecek kovalayan nesiller…

Hayat; alışılması zor bir mevzudur. Anlaşılması güç inişler ve çıkışlar ile ömürlere sürprizler yapar. Gün gelir son sürprizini son kez yapar ve nefes artık yoktur. Kişi artık, cenazedir. Yanı başında ağlayan eş dost, asık surat ile onları izleyen cemaat, üzerine ayet işlemeli kumaşın serildiği bir tabut ve musallanın başında yeryüzünün üstünden son anların habercisi imamın haklarınızı helal ediyor musunuz sesi…

Bebekliğin sevinci ile kucaklarda dolaşan ruh artık yok olmuştur. Beden tabutun içinde serili, ruh taşıyan omuzlar bir gün gidecekleri yere doğru bedeni defin etmek için yol alırlar. Ölüm olduğu için anın ismi, her şey hüzünlüdür. Ağaçların başından kalabalığı izleyen kuşlar, cenaze arabasının şoförü,  etrafta duran taşlar, mezarlığın çitleri, etrafa yayılmış zambaklar, yollar, yıllar, zaman, güneş ve hatta meyyitin hayrına dağıtılan etli pilav bile o gün hüzünlü bir lezzet içerir.

Konuşmalar hafif bir tonla, sadece duyabilecek seviyeye çekilir ve seyrekleşir. Günah hatırlara işlenir. İbret; cemaatin üzerine kara bulut gibi çöker. Gerçek; herkesten daha bir herkes gibi mezarın başında durur. İnsanoğlu tuhaf olur, Her zaman olması gerektiğinden az bir şey daha fazla olarak sadece yaşar. Öbür zamanlarda aklına bile gelmeyenler ile akıllar dolar taşar.

Taşar durur ta ki;  Mezar doluncaya, mezarın içi toprak ile örtülünceye, meyyitin etli pilavı bitinceye, güneş o günde batıncaya, dünyevi bir sesler duyuluncaya, dil lezzetli bir yemek tadıncaya, kulak nefisin sesini duyuncaya kadar.

En acımasız zamanlarda bile solmayan gözler yaş ile tanışır. Beden ölü gibi uyuşur. Ruh terbiye edilmiş gibi pısırıklaşır. Dünya önemsiz bir yer gibi algılanır. Ta ki; cenaze töreni bitinceye kadar…

Acıların büyüğüdür, ölüm. Ondan daha acısı belki de yoktur. Çünkü başlangıcın kesin olarak bittiğini gösterir. Gözün artık bakmayacağını, elin tutamayacağını, ayağın yürüyememeğini, yüzün gülümseyememeğinin en aşikâr halidir, ölüm.

İşte o acı en son Manisa da kamyonetin kasasında işlendi yüreklerimize. Ekmeğin amaç olduğu bir yolculuğun daha en başında, emekçi kadınların, daha her şeyden habersiz bir tane de çocuğun olduğu kör olası, kahrolası, lanet olası bir kamyonetin kasasında buldu canları ölüm.

Oy hakkına sahip kadının, insan statüsüne yükseltilemediği, sosyal devlet anlayışının kavranılamadığının 21.yy Türkiye’sinde, ekmek için Tarlaya kamyonetin kasasında giden anaların, bacıların emekçi yüreklerine selam olsun. Ne diyebilir ki insan. Bir sürü siyasi söylem ve alakasız mevzular ile bırakın bir kamyonete binmeyi,  hayatları boyunca yanlarından geçen kamyonetleri bile fark etmeyenlerin zihniyeti ile şekillenen bir sistem de mazluma ancak ah düşer, vah düşer, mezar düşer.

Kendi geleceklerinden menfaatlerinden ve de dilediklerinden başka hiçbir tutkuları olmayanların, başka gelecekler hakkında düşündüklerinden ancak yaş çıkar, acı çıkar, dert çıkar, kamyonetin kasasında ölüm çıkar…

Sizler; emeğin teri ile var olan ekmekler ile beslenen yüreklerdiniz ve yüreklersiniz. Âlem sizin hatırınıza beş kuruş etmezlere ekmek verir. Yitirilişiniz şereften yoksunlar için bir anlam ifade etmese de,  emekçilerin yüreklerini dağlamıştır. Mekanınız cennet olsun, Allah sizler gibi emeği için Allah’a varanlardan eylesin.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?