GEÇMİŞTEN BUGÜNE…(7)

17-07-2016

Türkiye de demokrasi ve hukukun gelişmesinin önünde anti-demokratik bir problem var. Bu problem, ülke de sosyal ve siyasal bütün unsur ve oluşumları olumsuz etkileyen ve Avrupa'nın kendisine dahil olmaya niyetli Türkiye’ye mutlaka düzelmesi gerektiğini şart koşan bir problemden söz ediyoruz.  Bu sorun elbette ki ‘’İfade özgürlüğü’’dür. İfade özgürlüğünün ülkenin aşılamayan en büyük sorunlarından biri olarak göze çarpar. Bastırılmış ve sindirilmiş bir toplumun diyemediklerini anlayan zeki siyasilerimiz var, bu yüzden ifade özgürlüğüne ne gerek diyenler de çıkar. Herkes konuştu da ne oldu susmak asalettendir, diyenler de var. Ortada ise bilinen bir gerçek var.

Bu ülke de her istediğinizi konuşamazsınız. Bırakın her istediğinizi, her bildiğinizi de konuşamazsınız. Bırakın her bildiğinizi, her gördüğünüzü de diyemezsiniz. Gerekirse kafanıza göre mezar bile ziyaret edemezsiniz. Hatırlarsınız ilk zamanlarda, denizlerin mezarlarını ziyaret edenleri göz hapsine alan bir zihniyetten bahsediyoruz.  Öyle her istediğiniz meydan da gösteri falan yapamazsınız. Halk bile olsanız, demokrasi kimsenin babasının malı değil, bey efendilerin demokrasi kültürüne biat edeceksiniz, diye var olan bir gelenek ve görenekten gelen bir seçmenin artık yeter dediği ve seçtiği bir iktidardan, elbette çok şey bekleniyordu.

En önemlisi de toplum hissettiğini diyebilecek özgür bir ortam, özgür bir yer, özgür bir ülke hayal ediyordu. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkenin toplumu belki onlarca yıl boyunca kötü olana, kötü diyemedi. Haksızlığa baş kaldırma cesaretini gösteremedi. Çocuklarının faili meçhul olmasına bir çare üretemedi. Kendisinin yetki verdiği ve vergileri ile beslediği yönetenlerin, kendisini sindirmeye yönelik var ettikleri kanunları bu toplum sorgulayamadı.

Şimdi ise toplum söz bende demişti. Bakınız iktidar olan partinin kim olduğu ile ilgilenmiyorum. Geçmişten bugünü yazıyorum ve ben toplumun 2002 iktidarında verdiği mesajı okumaya çalışıyorum. Sonuç itibarı ile toplum yetki verendir. Yetki verilenler, toplumu yetki verenlerden aldıkları erk ile belli bir zaman diliminde yönetenlerdir. Demokrasinin gereği bunu gerektirir. Bana göre de halk 2002 seçimlerinde demokrasi benim demişti. Kendisinin olana sahip çıkmıştı. Bundan ötürü yetki verilenlerden demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi ile ilgili beklenen çok ciddi beklentiler vardı. Sonuç itibarı ile ülke hiçte hiç açıcı bir halde değildi. Bunun düzelmesi için hızlı ama bilinçli bir süreç gerekiyordu.

İktidar partisinin, bu ilk dönemi toplumu memnun edecek şekilde yürüttüğünü görüyoruz. Hızlı reform hareketleri ile ekonominin düzelmesi yönünde atılan adımların, ekonomiye olumlu yansıması ve para kurlarının değişimden kaynaklı olarak dengelenip piyasaları rahatlatması, topluma değişimin olumlu olduğu hissini uyandırmıştı. İktidar demokrasinin geliştirilmesi ve özgürlüklerin artırılması hamlelerini daha sonraya bırakarak, öncesinde toplumun karnını doyurma yolunu izlemiş ve toplumda bunu olumlu tepki vermişti. Zaten Türkiye toplumunun tipik yapısı ekonomiktir. Tamamen ekonomik endeksli bir siyaset tercih eder. Ekonomi iyi olduğu sürece kolay kolay siyasi tercihini değiştirmez. Bunun çözümlemesini iyi yapmış olacak ki 2002 iktidarı ekonomi hamlelerini hızlı ve kararlı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Zaten çok ta şeffaf olmayan devlet yapımız ve ekonomi de artan paranın nereden aktarıldığını kendine dert etmeyen geniş bir toplumumuz olduğundan, toplum gelişmelerin kaynağını hiçbir vakit sorgulamamış, siyasiler de yapılan hiçbir reformun perde arkasını ve ayrıntısını toplum ile çok paylaşma gereği duymamıştır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?