İNSAN VE BAKIŞ AÇISI…

11-06-2014

Yaşam; Zamana karşı yapılan bir yolculukta, kurallara itaati, şartsız teslimiyeti, çaresizlik ve bu çaresizlikten sıyrılma becerilerini ve daha bir sürü şeyi içinde barındıran reel ve canlı olduğu tartışabilecek bir olgudur.

Bu olgunun zamana karşı akışında ki en önemli dayanakları ise: irade, düşünce, karakter ve yaşama muhatap olan insanın doğduğu aile, bulunduğu coğrafya, edindiği alışkanlıklar, zaman yolculuğunda edinmiş olduğu birikimler ve de bakış açısıdır. Bu noktada göz ardı edilmemesi gerekilen en önemli unsur, her nefesin kendine göre sıralamış olduğum özellikleri ayrı edinmiş olmasıdır. Yani bir çocuğun babasına benzemesinin boşuna bir beklenti olduğunu bilmek gibi, bir bireyin de tabi olduğu toplumun benimsemiş olduğu maddi ve manevi tüm unsurlara aynı şekilde bağlı olmasını ve saygı göstermesini beklemek doğru değildir.

Her birey hür bir irade ile düşünce sisteminin gerekleri doğrultusunda, zaman akışında rastlamış olduğu tevafuklar, edinmiş olduğu bilgiler ve yapabildiği beceriler doğrultusunda bir karakter sahibi olur ve yaşama karşı göstermiş olduğu performansta bu karakter doğrultusunda gelişir. Nitekim bazı şeyleri anlamak için çok uzaklara gitmemize, felsefi ve anlaşılmaz tanımlar ile olayları eziyete dönüştürmemize gerek yok. Dikkat ettiğimiz zaman kendi ailemizin kardeşlerimizin, kendi köyümüzde ki akrabalarımızın, kendi bölgemizde ki insanımızın ve de ülkemizde ki vatandaşlarımızın tümüyle farklı davranışlar ve hayata dair bakış açıları ile yaşadığını görebiliriz. Bu insanın doğasında var olan bir durumdur. O yüzden bu durumu yok saymak veya var olan bu duruma saygı göstermemek insanın en başından düştüğü hatadır. Yani her insanın bütün insanları kendisi ile aynı bakış açısında tanımlaması gibi bir facianın varlığı elbette hatadır. Herkesin kendine ait bir bakış açısı ve mükemmel bir hayat hikayesi vardır.

Doğru olanda bu hayat hikâyelerine olan bakış açısını objektif bir şekilde geliştirebilenlerin bakış açsıdır. Bu durumu birkaç örneklemeyle desteklemek gerekirse; Magazin izlemeyi sevmeyen birinin magazin programlarına çıkanlara hakaret etme gibi bir hakkı var mıdır? Bu durum şöyle düşünüldüğünde o insanların yaşamış olduğu hayat tarzı onu gerektiriyor ve onlara saygı duymak, sevmiyor olsak bile insan doğası gereği bizi mecbur kılıyor. Veya türban takan ve farklı bir giyim şekli ile toplumu var eden bir bireyi gerici bir bakış açısı ile dışlamak ne kadar doğru olabilir?

Bazen şöyle düşünüyorum: galiba biz haddimizi aşıyoruz. Ne rızkını ne nefesini ne de ömrünü vermediğimiz insanlar üzerinde hâşâ tanrısal özelliklere bürünerek otorite kurmaya çalışıyoruz. Yaptığımız bizi adeta hipnoz ederek farklı bir kılığa sokuyor ve Kim olduğumuzu unutur şekilde ciddi hataların içinde bulunuyoruz. Empati denilen o önemli hususun farkına bile varmadan insana ve insanlığa karşı ciddi acımasızlıkların içinde oluyoruz. Tabi çok komiktir aslında bu yazı okunduğu zaman bu yazılanları herkes biliyor bunu biliyorum. Hatta bir tane yakınım bir keresinde bu yazdıklarınızı biliyoruz cümlesi kurmuştu, hayretle bakıp yazarlar sihirbaz değildir, diyebilmiştim. Benim Hayretler karşıladığım ve buna rağmen ısrarla saygı duyduğum şey ise herkesin bildiği bu şeyler niye hiç kimsenin hayatında zerre belirti göstermiyor. Çok istirham ederim Her şeyi biliyor olmak bu toplumun en büyük hatasıdır. Herkes her şeyi biliyor fakat ne yazık bildiklerinden eser yok yaşamlarında. Bu yüzden de toplum bir kuru dedikoduya, acınası bir mevzuya bile gaza gelip iyi durumu berbat hale sokacak kadar kırılgan ve esnek davranabiliyor. Bir bireyin yaptığı hiçbir şey bir toplumu temsil edemez. Böyle bir bakış açısı kaostan ve yanlış çözülmeden başka hiçbir şey ifade etmez. Hak ehliyeti dediğimiz o şey nasıl ki insanoğlu doğduktan sonra yani daha bir hece bile diyemeden kazanılıyorsa o insanı o hakkı veren düzende o bireyin hakkını da bir bireyin yaptığı ile alaşağı edemez. Ne yazık yazdıklarımın olması gerekenlerinden hiçbirinin olmadığını ve olmaması gerekenlerin de her gün yaşandığını biliyorum. Fakat bu durumun düzeltilmesi için yazdığımız da aşikar, bunu okuyan çıkar mı oda yazdıklarım kadar manidar. Ama şu bir gerçek ki; Toplum empati yapmayı öğrenmelidir. İnsanların yaşamalarına ve yaşam isteklerine saygı duyulmalıdır. Fakat şunu da belirtmeliyim ki bu yaşama tarzı ve yaşama dair istekler başkalarının hayatını kötüleştirdiği vakitte gerekli cezalar verilmelidir. Bu hususta unutulamaması gerekilen en önemli unsur neyin iyi neyin kötü olduğu noktasıdır. Bu konuda devreye girecek olan toplum normu bakış açısıdır ve insanların kendilerine ait değerler ile bir yaşam sürüyor olduklarına inanma gereğidir. Herkesin kendi yaşamına olan inancın başka yaşamlarda var hususuna saygının var edeceği bir bakış açısı toplum için kötünün ve iyinin ne olduğunu tam anlamıyla belirleyecektir.

Yazımı sevgi dileyerek bitiriyor, güzel yüreklerinizden öpüyor ve umutlu yarınlar diliyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?