YARIN, ÇOCUKLARINDIR...

06-11-2015

NOT: Sizden rica ediyorum, eğer ki bu yazıyı okuyorsanız ve bundan sonra da beni okumak gibi bir teveccühünüz varsa, noktalara takılıp, cümlelerin bittiğine aldanmayın, siz de yazıya bir şeyler ekleyin. Malumunuz, her şeyin en açık dilini kullanacak bir toplum var etme gayretindeyiz. Bu oluncaya kadar da ima etmek zorundayız.

Düşünürünü önemsemeyen bir toplumun; siyasi bütün akımlara kapılması içten bile değildir.

Düşünürünü önemseyip, takip etmeyen bir toplumun; Doğru veya yanlış, hiç fark etmez ama gazeteler ve televizyonlarda ki haber ve asparagas bütün söylemlere inanmaya yakın tavır sergilemesi,  olağandır.

-Düşünürünü önemsemeyip, bir de herkesin her şeyi bildiği bir ortamda, halkın kendi eliyle, kendi kendine yaşattığı sonuca, yine halk olarak bir bütün olarak şaşırması da mümkündür.

Türkiye toplumunun yaşadığı bu durum, o kadar yoğundur ki hala toplumun içerisinde, 12 Eylül darbesinin gerekli ve iyi olduğunu düşünen, sayısı hiç te azımsanmayacak bir kesim var.

Şimdi konuyu şöyle bir toparlayalım;  bana sorarsanız Türkiye toplumunda, bu durumların oluşmasına sebep, araştırılmayan sosyolojik durumlar mevcut.

Birincisi, Türkiye toplumu takıntılı bir toplum özelliği göstermekte; toplum olarak olaylara ani, hiç beklenilmeyen müdahaleler vermekte ve var olan vakaların sonucunda, beliren büyük resmi görmek yerine, detaylarında boğulmakta.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Barolar Birliği Başkanı Sayın Feyzioğlu ile Adli yılın açılışı sırasında yaşadığı gerginlikte, toplum ülkenin bu tartışma ile hangi noktaya geldiğini görmek yerine, kavgayı takıp durdu.

İkincisi, toplum ciddi hafıza sıkıntısı yaşamakta; yani toplum, oluşan durumlara ani tepkiler geliştiriyor, sonrasında ise bu tepkileri azaltma ve hızla unutma sürecine geçiyor.

Hatta hiçbir şey olmamış gibi tavırlar sergilemeye başlıyor.

Hatta ve hatta sonucu topluma zarar getiren bir olayın sebepleri, toplum tarafından defalarca tekrarlanabiliyor.

Mesela Soma’da 301 maden işçisinin ailelerine ne olduğunu hadi geçtim, onlara Allah baksın diyenler çıkacağı için.

Peki, o maden sahasında ki facianın sebebi olarak, ocaklarda, yaşam odalarının olmadığı gösteriliyordu. Toplumda bu duruma baya bir tepki göstermişti, peki, şu an ocaklarda yaşam odası var mı? Hadi canım sizde, kim bulmuş yaşam odasını da biz koyalım.

Kış geldi, kalorifer yanıyor mu yanmıyor mu, asıl meselemiz o bizim değil mi?

Yemin ederim, kendimizi anlamak için, kendimizi başkalarına sorma ihtiyacı duyuyorum desem, yalan olmaz.

Üçüncüsü, toplum aşırı taraf tutma eğilimi göstermekte; bunun sonucu olarak ta toplum içerisinde bir ayrışma dikkat çekmekte.

Yani toplum, aslında doğrunun değil, inandığının yanın da mesajı verdiğinden dolayı, taraf olarak tutulanlarda bu tavırdan aldıkları cesaretle, yanlış kararlar alabilmekte.

Yani toplum ve muhatap birbirlerini, karşılıklı olarak olumsuz etkiliyor.

MHP’nin son seçimlerde, göstermiş olduğu tavrın ana kaynağı, taban seçmeninin taraf tutma eğilimine duyduğu güven değil midir?

Kesinlikle politikalarını buna göre belirleyip, taban seçmenin hassasiyetlerine göre hareket etmek istemişlerdi.

Bir bakıma, taraf tutanların tarafında olup, toplumun bütününü göz ardı etmişlerdi. Sonuç itibar ile de toplumun geri kalanı, onları göz ardı etti.

Dördüncüsü ise; toplumun büyük bir bölümü, ülkenin politikalarının duygusal yönüne kilitlenmekte ve gerçekler ile yüzleşmeye ya ihtiyaç duymamakta ya da nasıl yüzleşebileceği konusunda sıkıntılar çekmektedir.

Bunun da en belirgin sebebi, demokrasilerde hiç olmayacak kadar uygulanan sansür ve devlet gizliliği elbette. İki siyasi parti başkanının bile görüşmesinin bütün detaylarından haber alamayan bir toplumun, bildikleri ne kadar olabilir ve toplum gerçekleri ile nasıl yüzleşebilir? Bu şekilde idare edilen bir toplumun, devlet işleyişine iradesi ne denli yansıyabilir?

Tabi, elbette toplumun bütün her şeyden haberdar olması gibi uçuk fikirlerden bahsetmiyorum ama bana göre devlet, topluma karşı, olabileceğinden daha fazlası kadar şeffaf olmalıdır. Bakınız hala toplum bu ülke de, asılmış başbakan ve bakanların neden asıldığını öğrenemedi. 8.Cumhurbaşkanının vefatının şüpheli halini gideremeyip, topluma bunu izah edemedi.

Bir parti genel başkanının, düşen bir helikopterde vefat etmesinin üzerinde ki şüpheyi gideremedi. Sayabileceğim daha onlarca şaibeli ve şeffaf olmayan hal…

Toplumun ise bu hallere duygusal yaklaşımı…

Devleti değerli kılmanın olmazsa olmazı, ahlaklı ve değerli bir toplumdur. Bununda gereği, bireylerden başlar. Kalem sizin, kâğıt sizin, söz sizin, karar sizindir, yarın ise çocukların

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?