GÜNAHA AÇILAN KAPI

04-12-2014

Yalan her hangi bir kişiyi, bir topluluğu veya kurumu yanıltma, doğrudan saptırma amacı güdülerek yapılan doğrunun aksi beyanıdır. Biraz daha günlük anlama indirgeyecek olursam; olmuş olandan farklısını söylemek, olandan farklısını anlatmak, menfaat güdülerek kandırmak, şaka anlamı ile yanıltmak ve iyi niyetten uzak, kişiyi/kişileri veya toplumları doğrudan saptırmak niyetiyle yapılan tüm hareket, ifade ve eylemlere verilen addır. Yalan büyük günahlardan sayılmakla beraber; kesinlikle yasak kılınmış ve toplum yalan söylemekten men edilmiştir. Ahlaksızlığın, hayâsızlığın ve toplum içinde bir önceki yazımda belirtmiş olduğum nankörlüğün de atası durumundaki bu doğruluktan saptırıcı eylemin, toplum nezdinde günah sayılmadığı sadece istisna durumlar vardır. Bu durumlar hayati bir önem arzedici durumlarda, sonrasında telafi etmek üzere yalan söylenilebilir. Fakat asla bu hayati durumun seviyesi ve ne olduğu kişiler tarafından yorumlanıp her yalan bu istisna duruma bağlanamaz. Allah’u tealanın yüce kitapta bahsetmiş olduğu bu mevzu, toplum için hayatidir. Nitekim bazı âlimler bu konu ile ilgili şöyle söylerler. “Bir mümin, her hataya düşebilir. Fakat hainlik yapıp, yalan söyleyemez.’’ Nitekim Server-i Enbiya (S.a.S) ‘e peygamberlik gelmeden önce Mekke’de emin sıfatı yalansız bir yaşamın mükafatı olarak kendisine uygun görülmüştü.

Peygamber (S.A.S)’in doğruluk üzerine temellenmiş hayatı o kadar muhteşemdi ki Ebu Cehil bile peygamberin doğruluğundan emindi. Ebu Cehil'e gelip Muhammed yalan mı söylüyor diyenlere "asla" diyordu. "O yalan söylemez." Çünkü ona El-Emin lakabını takanlardan biri de Ebu Cehil'di. O güne kadar kim ağzından yalan söz çıktığını duymuştu ki Peygamber'in? Peki diyorlardı, madem yalan söylemediğini biliyorsun; neden ona inanmıyorsun? "İnanmayan kim?" diye cevap veriyordu Ebu Cehil "Benim onun ağzından çıkan her sözün doğruluğuna itimadım tamdır." O zaman diyorlardı, neden iman etmiyorsun? Ne kadar da ibretliktir aslında Ebu Cehil'in onlara verdiği cevap. Diyordu ki "Aklım Muhammed'in doğru söylediğini biliyor ama kalbim kabul etmiyor. Benim gibi soylu, asil biri dururken Allah'ın onu Peygamberi olarak seçmesini içime sindiremiyorum!’’

Yani iman için yalansız bir hayat şarttır. Yalana bulaşmış bir yüreğin gidişatı, cehenneme doğrudur. Yalana bulaşmış bir kulun yüzünde bir çirkinlik, yüreğinde bir leke, hayatında bir huzursuzluk vardır. Yalan elbette tek başına değil ama nankörlük ile birleşince; menfaat ile oturunca; zina ile sinince ve de faizle yıkanınca kişiyi maalesef münafık, maalesef müşrik ve maalesef cehennemlik yapar. Bu yüzden var olmanın ve Allaha inanmanın ilk doğru şekli yalansız bir hayattır.

Doğruluk üzerine inşa edilen bir hayatın temelinde, ilahi bir güç vardır. Bu güç, binayı yani bedeni ya da varlığı her türlü tehlikeye karşı korur. Doğruluktan ödün vermeyen kul, karşılaşmış olduğu her türlü zorluk karşısında yine doğruluğa sarılır ve nihayetinde doğruluk ile kurtulur. Yalan bulaşmış hayatların ise yıkılması ya güneşin doğmasına kadardır ya horozların ötmesine kadardır ya da ilahi bir ses böler uykularını ve her şey biter. Sürekli bir huzursuzluk sarar yalan üzerine kurulmuş hayatları: ya olursa, ya biterse, ya duyarsa gibi sözcükler ile kişi kendini heba eder. Yalan, günahın kapısına uyan kilittir. Kapı açılır, günah dairesine giriş yapılır ve sonrası adım adım gelir. Bir kerecik yalan ile doğruluğu lekeyen varlık, yine o lekeyi temizlemek için yalana sarılır. Bu şekilde yalan, o varlığın hayatında adeta kamp kurar ve o varlığı çepeçevre sarar. Varlık, yalanın kuşattığı bir günah makinesine döner; söyledikçe yanar, sustukça kavrulur, yaşadıkça günah biriktirir ve maalesef kulluk heba olur. Böyle bir talihsizliğin kıskacına sıkışmış ruh, ölümden feci bir korku duyar. Ölmek istemez çünkü öldükten sonra artık gerçekleri yalan ile örtemeyecektir. Bu yüzden hep yaşamak, daha fazla yaşmak ister. Hatta o kadar abartır ki ölümü hatırlamaz bile, ta ki ansızın ölüm, kendini hatırlatıncaya kadar.

Sevgili okurlar! Yalanı bu denli büyük bir günah kılan unsurlardan en önemlisi, varlıkların bütün hayatlarından ve en küçük anlarına kadar, hayal âlemlerinden düşünce ufuklarına kadar kontrol ediliyor olmalarıdır. Yani insanın bütün yaşadığı ve yaptığı her şeyden haberdar olan bir yaratan vardır. Şimdi böyle bir durumda yalan söyleyen kişi, Allah'ın bildiğini kuldan saklamış olur. Bu şekilde hâşâ dünyevi hayatta beraber yaşadığı kulları, Allah’tan daha çok önemsiyor gibi Allah'ın bildiğini kullara yanlış söyler.Yani yalan kelimesinden örtbas anlamı çıkarılamaz. Çünkü yeryüzünde bütün her şeyden haberdar bir yaratan vardır. Zaten yanlış beyan edilen şey, örtbas edilebilseydi veya saklanabilir olsaydı yalan olmazdı. Bu yüzden doğrunun yanlış beyanını yalan kılan şey, doğrudan haberdar olan birinin olmasıdır. İşte o Allah ki doğru dururken, yalana sığınanları cehennem ile mükâfatlandırır. Bu yüzden istisna durumlar hariç olmakla beraber, mizahi yalanlardan bile şiddetle kaçınılmalı ve hayat ciddiyet üzerine kurulu bir çizgide sürdürülmelidir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?